18.Bölüm

216 13 1
                                    

   Hava çok soğuktu.Pencereleri kapattım. Kışın ortasındaydık, hangi akıllı açtı şu pencereleri? Yakacağımız kalmadı. Yapabileceğimiz tek şey sıkı giyinmekti. John artık bize yardım etmiyordu. Hayır, küs değildik Mich artık bize yardım etmemesini söyledi. Bir köşeye oturup ısınmaya çalışırken kapı çaldı. Babam geldi, kapıyı Rachel açtı. Hayret! Rachel bütün gün oturuyordu ve galiba bu ilk kapı açışıydı. Evet, sıkıntıdan bunu bile sayabilecek duruma geldim. Neler düşünüyordum? Neyse babam içeri girdi, elindeki poşetleri koltuğa koydu:

-Biraz yardım edeyim istedim. Ev çok soğukmuş, burada nasıl yaşıyorsunuz? Yarın kömür getireyim." dedi. Will babama yaklaşarak:

-Bize iyi davranmak zorunda değilsiniz Mr.Moon.

-Dinle, Nina benim kızım. Onun iyi olduğunu bilmek istiyorum. Burada kalmasına bir şey demiyorum.

  Konuşmalarını kestim:

-Beni düşündüğünü sanmıyorum yada sanmak istemiyorum. Sana ne oldu? Unuttun mu? Ben senin utanç kaynağınım.

-Ne olduysa oldu. Alın bu poşetleri, yiyecek bir şeyler aldım. Ben gidiyorum.

Bir şey demedim, poşetleri açtık.

-Ah, bu adil değil! Biz burada fakirlikle mücadele edelim babam kendi sıcacık evinde sefa sürsün!

   Başım dönüyordu, bana hep böyle olurdu. Ayağa kalkınca gözüm kararırdı ve geçerdi. Umursamıyordum ama başımın ağrısı günden güne  artmaya başlamıştı. Bu ağrı yetmiyormuş gibi açlık da vardı.

- Nina, iyi misin? Nina!

Telaşlanıp ayağa kalktıklarını hissediyordum, gerisi yoktu. Uyandığımda hastanedeydim. Herkes hastane odasındaki  koltuklara sıkış tepiş oturmuş ve uyuyordu.

Koluma bağlanan serumlardan kurtuldum ve ayağa kalkıp tuvaleti aramaya çıktım. Aynada sapsarı olmuş yüzümü ve dağınık saçlarımı  görünce ürktüm. Odaya geri döndüm. Mich uyanmış:

-Neredeydin?

-Benim burada ne işim var?

-Bayıldın.

-Şimdi iyiyim gidelim.

-Olamaz, doktorla konuşacağız.

-Hey! Dur bir dakika. Şuan hastanedeyim. Yani Marshall vurulduğunda hastaneye bile gitmemiştik. Nasıl oldu da şuan buradayım?

-Çünkü eğer ölürsen, baban da bizi öldürür.

  Uzaktan seslenen Stan'in sesini duydum:

-Nina, yatağından kalkmamalısın!

-Sıkıldım ben!

-Bekle, doktoru bulacağım.

       ---

   Doktorun dediğine göre kan değerlerim düşmüş, kansızmışım vesaire vesaire... Kullanmam için vitamin hapı yazdı ve eve gönderdi.

  Hayattan bıktım. Bir şey biterdi, başka bir şey başlardı, hep aynıydı. Tabi bizim o hapları almak için paramız yoktu. Uzun süredir yazmıyorduk da.

  Aklıma Elizabeth geldi. Ona imzalı albüm borçluydum. Bu yüzden kargo ile gönderecektim. Tabi paramız yoktu, ne hoş!

  Stan:

-Ekmek kalmamış.

-Poşetlerde yok mu?

-Maalesef...

-Stan ben bir şey düşündüm. Nasıl karşılarsın bilmem ama...

-Söyle.

-Babamdan para isteyeceğim.

  Stan gayet sakin bir tavırla:

-Olmaz" dedi.

-Neden?

-Babanı sevmiyorum ve yardımına ihtiyacım yok.

-Peki söyle, bu poşetler bitince ne olacak ? John da yok.

- Beste yapıp para kazanacağız.

-Ne kadar yetecek ki?

-Sokakta nasıl yaşadıysak bir evdeyken de yaşayabiliriz.

-Alınması gereken ilaçlarım var. Bari onun parasını isteyeyim.

-En kısa zamanda bir şeyler yazıp para kazanırız.

-Öleyim o zaman alma ilaçları.

-Sen sadece kansızsın. Abartılacak bir şey değil. Şu ana kadar kansızlıktan ölen hiç görmedim.

-Ya sürekli bayılırsam. Ne yapacağım hastanelerdeki serumlarla mı yaşayacağım? Bedava hem. Hastane hastane dolaşırız, ne dersin?

-En kısa zamanda para bulacağız.

-Sakız falı gibi konuşma.

  Babamın evine gittim. Kapıyı Nikki açtı:

-Yine mi sen? Ahmak!

Nikki'yi itip içeri girdim. Arkamdan çığlık attı. Babam ayağa kalktı.

-Para lazım!

-Daha nazik isteyebilirsin.

-Para verir misin? Lazım.

-Ne kadara ihtiyacın var?

-Bin dolar şimdilik yeter.

-Yanımda çok yok. Bankadan çekeyim burada bekle.

Rebbeca evde yoktu. Nikki ve Sussie yanıma geldi. Sussie:

-Sana daha önce siyahlara özenen zavallı bir beyaz olduğunu söylemişler miydi? Olmadıysa ben söyleyeyim.

-Çocuk gibisiniz. Sizinle fazla konuşmak istemiyorum.Dilimi buna yoramam.

-Peki söyle, fakirlik nasıl gidiyor?

-Ay yazık, sobaları da yoktur bunların. Eski kıyafetlerimi vereyim mi ister misin?" Nikki yapmacık bir kahkaha attı. Ben ise donuk ifademi hiç bozmamıştım. Babamın gelmesiyle hemen masum bir yüz ifadesi alıp üst kata çıktılar. Parayı aldım arkamı dönüp gideceğim sırada babam:

- Buraya istediğin zaman gelebilirsin. Belki kararın değişir ve kalırsın."dedi.

Durdum, başımı çevirip babama baktım ve sonra yoluma devam ettim.

Parayla ilaçlarımı aldım ve Elizabeth'e albümü yolladım.

Hiphop Ve SokaklarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin