Nişantaşında son derece sıradan bir gün olabilirdi... Yürüdüğümde yer altımdan kaymıyor, içim mutluluktan pır pır emiyor olabilirdi. Ama bugün, o gündü işte. Benim kontrolsüzce mutlu olduğum, emeklerimin karşılığını aldığım gündü.
Henüz birkaç dakika önce Amerika Dertz Yayıncılıktan bir tebrik mail-i almıştım. Hemde altında büyük patron Stewart Hopskinson ın imzasıyla. Mail İphone uma ilk düştüğünden beri zafer sarhoşluğu içindeydim. Evde kendi kendime şampanya patlatamamıştım... Zemin elverişli değildi, Zira evde şampanya yoktu. Olsa gocunmaz tek başımada patlatırdım. Ama gerek şampanya durumumdan , gerekse pozisyonum itibariyle ofise gidip mutlu haberi onlarla paylaşmam , başarıma onlarıda ortak etmem gerekiyordu.Kalbim mutluluktan patlamadan , Beni sokağın ortasında cansız bırakmadan acele etmeliydim.
Sabahın onunda elimdeki Möet şişesini elimde sallayarak House Cafe nin önünden Taksiye atladım.Yüzümde güller açıyordu. Nasıl mutlıuyum ama nasıl. Nasıl mutlu olamayım ki. Bir senedir gecemi gündüzümü kattığım, kendimi unuttuğum yayın yönetmeni olduğum dergim CLARİSSA, yurtdışından en iyi endisyon ödülünü almış... Hemde yayınlandığı 30 ülke arasından. İşte bu Zafer demekti. Bu, Bilun Yılmaz ın zaferi demekti. Bakalım ofistekiler bu muthiş haberi duyunca ne düşüneceklerdi.
Taksi , Taksimde ki Medya Plaza nın kapısında durdu. Elimdeki şişeyi herkesi partiye davet eder gibi sallayarak karşı binanın yapımındaki inşaatçılar bu davetkar mesajımın farkına varmamışlardı ALLAHTAN. Maaşın dörtte birini verdiğim ve o gün ilk kez giydiğim sivri topuklu yılan derisi prada ayakkabılarımın sivri topuklarını aldırış etmeden seke seke kapıdan içeri girdim. Kendini saadet içinde, balerinlik günlerinden kalma serçe yürüyüşümle sevgilisine koşan Hülya Koçyiğit gibiydim Şerefsizim.
Ama neşeli sekişim , üzrimde her sabah GBT kontrolü yaptırıyormuşum gibi gibi bir taciz edilme hissini bırakan parmak izi kontrollü güvenlik kapılarına gelince, yerini sıkıntıya bıraktı. Bu şerefsizler bizi parmak izi ile kontrol edebilecek hakkı nerden buluyorlardı kendilerinde yahuu. Bayağı ağanın ırgatları gibiydik bi yerde...Ya da ben kendimi, çalıştığım son on yılın her günü tamda öyle hissediyordum.
İçimden , beni her sabah kontrol etmeyi kendine hak sayan patronaj sistemine analı avratlı küfür savurup sağ baş parmağımı okuyucuya uzattım... Tabii ki algılamadı. Bu Allahın cezası okuyucu bir kere bile tek seferinde okumamıştı parmak izimi. Gerçi makinenin de kabahati yoktu; Parmaklarım normal insan parmağının üçte biri kadar olduğu için cihazın beyni sulanıyordu. Ulan birde dunyayı makineler ele geçirecek diyolardı. Peeeeh... Nah geçirir.En azından beni zor geçirir. Daha parmak izimi bile okuyamazken. Bu kapıdan içeri girdiğimde patronaj matronaj düşünmüyordum tabii... Başka dertlerim vardı. Modanın pırıltılı dünyasına yol açmayı bisiklete binmek kadar kolay sanan bir salaktım. Üstelik Gerçek anlamda bisiklet sürmeyi bile bilmiyorum. Aslında panik içindeydim ama cool görünmek için mal mal sırıtıyor, Mangodan aldığım etek-ceket takımının içinde on numara prezantabl göründüğümü sanıyordum...
* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
Beğendiyseniz Yorum ve ya mesaj atın Devamını getireceğim... <3 <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Süper Akıllı Bir KAdının Über Salak Hikayesi...
ChickLitİlk başlarda saçma gelebilir ama çok güzeldir. Bir kadının hayallerini Gerçekleştirirken zorlukların farkında olmadığı için durmadan salaklık yapan bir kadının hikayesidir..