Bölüm parçası: Taylor Swift- Safe & Sound
"Haklısın, ben uydurmalarla değil gerçeklerle ilgilenirim. Ve emin ol ki, sen bu gerçekleri tanımlayacak kişi olacaksın."
Düşündüğüm tek şey, aklımdaki sadece bu sözlerdi. Herşey gitmişti, bir tek bu vardı. Sanki tozlanmış, eski bir mendilin içinde saklanmış da şimdi gün yüzüne çıkmış gibiydi. Ve bu benim canımı acıtıyordu. Evet. Benim kalbimi kıran, üzülmemi sağlayan yine o olmuştu. Emir Çağlayan. Fakat sorun şu ki, dediği gibi yapmamıştı. Gerçeklerle değil, uydurmalarla ilgilenmişti. Bu, beni öldürüyordu. Ben bir pilli bebektim ve pilim bitiyordu. Emir, bana zarar veriyordu. En çok canımı acıtan şey ise....onun böyle birşey yapmasıydı. Bir başkası olsa bu kadar etkilenmezdim. Ama dediğim gibi, hayatmın merkezine yerleşmişti, onu oraya ben yerleştirmiştim. Ve artık istesem de bunu değiştiremezdim.
Oysa dün bitirmemiş miydim bu saçma oyunu? Neden böyle birşey yaptı? Benden intikam mı almak istiyordu? Neyin intikamını alacaktı? Bilinçaltım yine kendini sorguya çekmeye başlamışken ben hala karşımdaki çocuğun gözlerine bakıyordum.
Boşluktaydım. Hissetmiyordum. Yer, ayaklarımın altından kayacak gibi değildi. Yere basabildiğimi hissediyordum. Ama bomboştum. Bana alayla bakan ela gözlere odaklanmıştım. Kendi yansımamı görüyordum. Neydi bu halim? Pişmanlık, üzüntü, yorgunluk, tükenmişlik.. hepsi vardı üzerimde. Bu halimi görünce içimde birşeyler koptu sanki. Birden bire gelen gözyaşlarıma engel olamadım. Aksın, gitsin ya. Ben kendimi her ne kadar güçlü göstermeye çalışsam da, etrafımdakiler asıl gerceği biliyordu zaten.
Buz gibi olmuş tenime sıcacık bir gözyaşı düştü. Ve yanaklarımdan bir yol çizerek süzüldü. Başka? Başka gözyaşı yok. Ah! Hadi ama! Sadece bu kadarcık mı? Okulda, hiç birşey yapmadığım halde adım sürtüğe çıkıyor ve vücudumun verdiği tepki bir damla gözyaşı mı?
Uzun süre tepkisiz kalmam dikkatini çekmiş olacak ki, surat ifadesi endişeli bir hal aldı ve kolumu tutarak "İyi misin?" diye sordu. İyi miyim? Şuan iyi miyim sence orospu çocuğu? Kolumu tuttuğu anda onu ittim ve bir adım geri gittim. İfadesiz sesimle diyebildiğim tek şey "Ben sürtük değilim." olmuştu. Etrafımızda oluşan kalabalıktan tiz bir ses yükseldi. "Sürtük değilsen dün gece Emir'in altında ne işin vardı öyleyse?" Bunun üzerine karşımdaki çocuk da dahil herkes kahkaha atmaya başladı. Bu kalabalık ne ara toplanmıştı? Sesimi olabildiğince yükselterek bağırdım. "Kanıtınız var mı ha? Neyle kanıtlarsınız bunu? Söyleyinsene orospu çocukları?" Gözümden düşen bir damla yaş daha. Hiçbiri duymamıştı beni.
Herkes kahkahasına devam ediyordu. Bir grup hariç. Kalabalığın arasında tepkisiz kalanlar bir tek onlardı. Bilge? Arda? Batu? Başak? İrem? Bunların yüzlerindeki ifade de neydi öyle? Bana inanmıyorlar mıydı? Bilge bana dudaklarını oynatarak birşey söyledi. "Git burdan." Ve bir gözyaşı daha.
Geri geri adım atmaya başladım. Kalabalığın arasından çıkıp adımlarıma devam ettim. Söyleyebildiğim tek şey "Ben sürtük değilim." olmuştu. Canım yanıyordu. Fiziksel bir acı değildi bu. Psikolojik bir ızdıraptı. Ve bu beni mutsuzluğa sürüklüyordu. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Bilge bile inanmamıştı bana. Onu da kaybetmiştim artık. 6 yılım gitmişti. Hem de bir hiç uğruna. Bir iftiraya. Hızla akan gözyaşlarımla beraber koşuyor ve hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Etrafımdakiler umrumda değildi şuan.
Emir bana hep zarar veriyordu zaten. Ama bu sefer katlanılamaz aynı zamanda da taşıyamıyacağım birşey yüklemişti omzuma. Ve artık dizlerimin üzerine çökmüş, yerimde duramıyordum. Sahile gidip sıkıca kavradığım çantamı kumların üzerine bıraktım ve dizlerimin üzerine çökerek yeri yumruklamaya başladım. "Kahretsin! Neden? Neden ben ha? Neden?!"