46- Konuşmayalım, gerek yok

199 32 23
                                    

"Baekhyun her zamanki gibiydi.
Toplantıya ayrı bir hava kattı.
Herkesin etkilendiği ve fikirlerine saygı duyduğunu da söylemem gerekiyor."

Minho elindeki bardağı masaya bıraktığında gerginliğimi gizlemeye çalışıyordum.
Chanyeol'ün karşısında Minho'nun beni övmesini dinlemek pek kolay değildi. Chanyeol yemeği bırakıp kollarını göğsünde birleştirmiş gözlerini ondan ayırmadan hareketlerini izliyordu.
Gerildim, tedirgin oldum, üzgün hissettim.
Chanyeol'ün tavrı gözümde hoş değildi.

Ona bu şekilde bakması, onu tehdit olarak görmesi hoş değildi.
Bunu ne zaman fark edeceksin, diye düşündüm.
Bana güvenmediği belliydi.
Bana gerçekten güvenmiyordu.

Dirseklerimi masaya koydum, bu bakışmayı sonlandırmak adına Minho'ya döndüm.
"Normalde toplantılara katılmayı çok düşünmüyordum. Çünkü yazıları yazanın ben olduğumu açığa çıkarmış olacaktım."
Minho'nun dikkati tamamen bana kaydığında devam ettim.
"Ama kimliğim bir süre önce düşman tarafından öğrenildi. O yüzden toplantıya katılmayı kabul ettim."
Konuştuktan sonra kafa sallayıp güldüm.
Minho şaşırmış görünüyordu.
Haklıydı, olanları bilmiyordu.
"Nasıl yani?"
Şaşkınca sorduğunda kafa sallayıp iç çektim.
Ne duyduysan o, dedim.
"Peki bir şey olmadı mı?"
Minho endişeyle sorduğunda bakışlarım Chanyeol'e kaydı.

Bakmayı kesmişti.

"Sadece şanslıydım. Yazıları yazan kişi ben değil başka birisi olsa belki şu an yaşamıyor olurdu."

Chanyeol'ün bakışları yüzüme ulaştığında Minho'ya döndüm.
Şanslı birisiyim, dedim.

Evet, dedi. Zeki ve etkileyici olduğun kadar şanslıymışsın da.

Ve bu lafıyla Chanyeol'ün yumruk haline gelen ellerini gördüm.
Gözlerim bir saniyeliğine gözlerine değdi, içim titreyince gözlerimi ondan ayırdım.
Minho'ya dönüp teşekkür ettikten sonra içimi dolduran o kötü histen kurtulmaya çalıştım.
Doğru gelmiyordu.
Üzgün hissediyordum.
Dudaklarımı yaladım, bardağıma uzandım.

"Yemekleri yediğimize göre bahçeye çıkar mıyız?"

Söylediğimde herkesten kabul sesleri gelmişti.

Chanyeol hariç...

Masada öylece kaldık; Chanyeol masadan kalkıp merdivenleri çıktı, kendisini odasına kapatmış olmalıydı.
Kırıldın mı, dedim içimden. Benim gibi sen de kırıldın mı?
Bakışlarımı çektim, onu düşünmekten vazgeçerek gülümsedim.
Ayağa kalktığımdaysa herkes beni takip ediyordu.
Önce bitki çay yapmayı teklif ettim. Minho cebinden bir metal kutu çıkartarak balkonu gösterdi.
Sigara içmek için fazla aceleciydi, şaşırdım.
Hyunjin onunla balkona geçtiğinde Jeongin ile yalnız kaldık.

"Minho iyi birine benziyor ama biraz garip.
Şey...
Sanki senden hoşlanıyor gibi."

Jeongin söylediğinde gerildiğimi hissettim.
Isınan suyu izlerken kafa salladım.
"İyi olduğunu biliyorum,"
Ona dönüp baktığımda sorgulayıcı bakışlarıyla karşılaştım.
Son cümlesine cevap vermemiştim.
Chanyeol konusunda kafam karışık, dedim.
Önce şaşırdı, sonra yüzü asıldı.
Ama en sonunda konuşacaktı.
Bekledim, düşünmesine izin verirken suyu fincanlara doldurmaya başladım.
"Kendini boş yere üzüyorsun. Fazla düşünüyorsun ve sonra ya kendini ya başkasını suçluyorsun."

Durdum.

"Gerek yok Baek.
Fazla düşünmene gerek yok.
Hayat bu kadar karmaşık değil.
Chanyeol'ü seviyor musun? Seviyorsun.
O seni seviyor mu? Baek, o seni seviyor.
Senin için buraya geldi. Seni koruyor, zarar görmemen için her şeyi yapıyor.
Ama sen birden düşünmeye başlıyorsun.
Tertemiz bir ilişki istediğini anlıyorum ama..."

Tha Méli | ChanBaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin