"Altın toka "

208 4 0
                                    

Onun özlemiyle sekiz ay geçirmiştim. Bu sırada kendimi derslerime vermiş,kafamı dağıtmıştım. Hiç konuşamamıştık o günden sonra. Vedalaşamamştık bile. Uğurlamaya gelmemişti beni. Bir "hoşçakal"ı çok görmüştü bana.

Bir defter tutuyordum. Ona dair ne varsa dökmüştüm içimde. Ama bu onu asla bilmedi, bilmeyecektide. Bu defter benim sırdaşımdı. Anlatmak isteyipte anlatamadıkları saklayan tek şeydi.

Bir daha ki yaz tatili için köye dönüyordum. Onu görmenin  verdiği heyecanla yolun nasıl geçtiğini anlamamıştım. Nasıldır acaba? Özlemiş midir beni ? Pardon Fatih vardı değil mi?

İlk işim onların evine gitmek oldu. Kapılarını hızlı hızlı çaldım. Sonra kendime baktım . Ayakkabılarım çamur içindeydi. Çok da kötü kokuyordum. Ne yani bi gün daha bekleyemez miydim temizlenmek için? Ama yine kalbime yenik düşmüştüm. Açan olmadı. Kapıyı yeniden çalacaktım ki yerde ki altın rengindeki toka göz me battı. Bu onun tokasıydı.Aldığım gibi cebime attım. Kapıyı tekrar tekrar çaldım ama açan olmadı. Belki şehre gitmişlerdir diye düşündüm ve eve döndüm. Yemeğe oturduğumuzda aklım hala Ferdadaydı. Sonra ister istemez kulaklarım anamla babamı  konuşmasına takıldı.

"..öyle mi? Demek dün taşınmışlar. Bileydik yardım ederdik."

"Kim ?"dedim ister istemez. Düşündüğüm olamazdı değil mi? Hayır desin biri bana!

Ama maalesef olmultu. Detayları Fatihden almak zorunda kalmıştım. Çünkü Ferda'nın ben yokken en yakın arkadaşı oydu.

Ferda'nın babası tarlalarını satmış , şehirden ev almıştı. Enişteleride orda onlara bir iş ayarlamış ve oraya taşınmışlardı.

Bütün dünyam başıma yıkılmıştı. Onsuz sekiz ayı zar zor atlatmışken onu bir daha görememek..En azından biriyle haberde gönderebilirdi. Ondan bana geriye kalan şey tokası olmuştu. Her gün onların eski evlerinin orda ki nehre gider, akşama  kadar orda oturur, onu düşünürdüm. Beni unutmuştur büyük ihtimalle. Şehirli çocuklar varken benim gibi garibanı kim ne yapsındı? Güzel kızdı. Kısmetide açıktı. Ama bunlar onu hemen unutmama yeterli sebepler değildi.

Ona söylemek isteyip söylemedikleri defterime dökmüştüm. Tek tesellim buydu.

Tek umdumsa onu yeniden görmekti!


Aradan bir kaç yıl gemiş üniversite çağına gelmiştim. Yakışıklı da sayılırdım. Köydeki kızlar bana hayrandı, ben tek bir kişiye. Kimse bilmiyordu tabi ki . Ama Fatih'in ona bir zamanlar hayranlık duyduğunu öğrenmiştim ne yalan söyleyim kızmadım değil. Ama aradan çok uzun süre geçmeden Fatih kendine çoktan yeni bir kız ayarlamıştı.

Yazı yazmayı çok seviyordum. Bu yüzden geleceğimide bu temeller üzerine atmak istiyordum. İstediğim gibide olmuştu . İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesini kazanmıştım. Babam yıllarca biriktirdiği parasıyla beni şehre yerleştirmişti. Onun tek evladı , tek gurur kaynağıydım. Hemen garsonluğa başlamış para biriktiriyor, bu parayla ihtiyaçlarımı karşılıyordum böylece babama yük olmuyor , vicdanım rahat oluyordu.

Üniversitenin ilk günüydü ve okula ulaşmam kolayda olmamıştı. Bu ne kalabalıktı böyle? Aynı anda bu kadar insan nereye giderdi anlamıyordum -ki hala anlamıyorum.

Sınıfa girdiğimde yanıma kumral, yeşil gözlü bi kız oturdu. Pek sosyetik idi. Üf! Boğulacaktım neredeyse. Yürüyen parfüm şişesi gibiydi. Ben yokmuşum gibi davrandı.Zaten pekte umrunda değildi. Dersin ortasında açık saçlarını sağ tarafına doğru savurmasıyla saçlarının gözüme girmesi bir oldu. İster istemez "Aauuff" diye garip bir ses çıkardım. Kız özür dilemeye bile tenezzül etmedi. Sağol canım bişeyim yok (!)

Öğle yemeğimi yeni tanıdığım Okan ve Kadirle geçirdim. Okan kısa boylu fırlama bir tipti. Kadir ise onun tam tersi alabildiğine mülayimdi. İkiside İstanbulluymuş. Giyim kuşamlarına bakılırsa, anlamak pekde zor değildi. Onlara benimle kalabileceklerini ve kirayı bölüşebileceğimizi teklif ettim. Biraz düşünmek istemişlerdi . Ama zor durumdalardı ki o gün çıkışında büyük bir istekle teklifimi kabul ettiler.

Ertesi gün biraz erken gelmiştim okulu tanımak için.İlk durağım kütüphane olmuştu. Edebiyatçıdan ne beklenebilirdi ki? Hayatımda görmediğim kadar kitabı bir arada görüyordum derkenn "Küüüt!!" diye biri sırtıma yapıştı.

" Biraz daha yavaş olamaz mı-"

" Ayy... çok pardon şekerim . Şu gerizekalı tiple birazcık kavga ediyordumda."

Bu kız, o yürüyen parfüm şişesiydi.  Üzerindeki çok fazla renkten oluşan bir tişört vardı. Haliyle bütün dikkatleri üstüne çekiyordu.

"S-sorun değil. Bir dahakine da-" lafımı tamamlayamadan yanındaki uzun saçlı, kirli sakallı tipi benle tanıştırdı. Ama daha kendisini bile tanımıyordum. Şehirli kızlar böylemiydi?

"Bu Oğuz. Ha bu arada ben de Buse."

İkisiylede el sıkıştık. Pek hoşlanmamıştım bu tiplerden.

Neyse kütüphanenin en sakin köşelerinden birine oturdum. Çok kitap almış olacaktım  ki yazı yazarken önümdeki masayı göremiyordum. Görgüsüzlüğüm anlaşılmayacak gibi değildi. Zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştım. Saat dörde geliyordu. Okanla Kadir'i bulmam lazımdı. Şu taşınma detaylarını konuşmak için çünkü daha bir zaman belirlememiştik.

Yorgunlukla eve attım kendimi . Kütüphaneden aldığım ondan fazla  kitabı eve nasıl getirdiğime ben bile hayret ediyordum. Akşam yemeği ? Tabi ya nasıl unuttum. Dünü ,hafta sonu çalıştığım restoranttan kalan yemeklerle geçiştirmiştim . Hemen evimin altındaki dönerciden bir döner alıp iştahla yemiştim. Bu beni ertesi güne kadar idare ederdi.

Saat on ikiyi geçmişti ama o kadar güzel kitaplar varken ben uyuyamazdım. Sabaha kadar kitap okudum..

Daha  iki günde nasıl tiplerle karşılaşmıştım. Daha bir çok kişiyle tanışacaktım.

Ama ben hala bir kişide takılıydım !

▪Papatyalar▪Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin