İnsan hayatında bazı dönüm noktaları bulunmaktadır. İşte o anı yaşadıktan sonra bir daha ne kadar çabalarsanız çabalayın eski sizden Eser olmadığını fark edersiniz.
Geçersiniz aynanın karşısına şöyle bir bakarsınız kendinize yansımadaki vücut aynıdır ama bir şeyler hiç de eskisi gibi değildir.
Gözlerdeki bakış, o ışıltı, çocuksu heyecan veya hissettiğiniz duygular gibi.
Ben kendimi tüm sevdiklerime öldü olarak gösterdiğim andan itibaren değişmiştim. O günün üstünden 3 ay geçti. Bu zaman zarfı içinde resmen bir anka misali küllerimden yeni bir ben doğdu. Artık daha güçlü ve özgüvenli bir kadın görüyordum kendime baktığımda.
Bu süreç içinde İlk başlarda ne kadar güçlüyüm desemde kendime, sürekli ailemi düşünmekten dolayı bildiğiniz ruh gibi gezmiştim çocukça olan şen kahkahalarım, enerjik hallerim kaybolmuştu.
Fakat beni toplayan yeni ailem dediğim kişilerdi. Asla pes etmeden düştüğüm yerden beni sürekli çekip kaldırmışlardı. Ne için burada bulunduğumu hatırlatıp yeniden bir sebep vermişlerdi elime. Hepsi ile çok sıkı dostluk bağlarım oluşmuştu.
Ruhsal olarak da toparlanırken hiç durmadan dövüş ve kas eğitimleri almaya devam etmiştim.
Bunların yanında ayriyetten görmemin de üstüne gidilmiş ve birçok doktorla görüşmeler yapılmıştı.
Problem doğuştan geldiğinden dolayı beyin ile bağlantısı olan bir durum olduğu, çözümü olmadığı söylenmişti. Küçükken de aynı şeyleri duyduğum için çok fazla üzülmemiştim. Sonuçta biz her şey insanlar içindi. Bir süreden sonra alışıyor alışmak zorunda kalıyordunuz.
Sadece gözümde görmeye engel olan katarakt alınmış ve bunun sayesinde uzak mesafe olmasa bile yakınımdaki şeyleri hafif bulanıkta olsa görüyordum.
Aynı eskiden çocukluğumda olduğu gibi.
Gittiğimiz doktor gözümü yormalı daha çok nesleler ve ileriyi görmek konusunda çabalamamı istemişti. Beynimde olan görme ile alakalı hasar gözümü ne kadar kullanmazsam gerileyebilir, ne kadar çok çabalarsam da ilerleyebilirmiş.
Bana yakını görmem bile mucize gibi gelmişti.
Bunları düşünürken odamdaki araladığım camdan hafifçe derin nefesler çekiyordum içime.
Ankara yavaş yavaş kıştan çıkarak ilkbahara geçiş yapmıştı. Ne mevsim olursa olsun ilkbahar benim için farklıydı. O doğanın canlanışı, etrafın çiçek açarak yeşillenmesi, kuş sesleri bana huzur veriyordu.
Kapımın gürültü ile hızla açılmasıyla yerimden sıçrayarak arkamı döndüm. Tunahan odaya girip nefes nefese kalmış halde ellerini dizlerine koyarak soluklanıyordu.
"Keşke kapıyı çalıp içeri girseydin."
ellerini dizlerinden çekerek hafifçe doğruldu.
"Kusura bakma hep bu Yağız yüzünden."
Ona doğru yaklaşıp parmağımı kaldırarak iki yana salladım.
"O adam seni boşuna mı kovalıyor? Allah aşkına yine ne yapıp delirttin?"
Yağızla çocuk gibi uğraşmaktan ayrı bir haz alıyordu.
Hafifçe sol taraftaki gamzesini çıkarta çıkarta güldü. Ellerini teslim olur gibi havaya kaldırdı.
"Vallahi bak bu sefer ben bir şey yapmadım. Kendiliğinden sinirli resmen terör estiriyor sabahtan beri evin içinde."
Tunahanın bu dediğine şirince sırıttım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın Hükümdarı
БоевикYetişkin içerik vardır. *** Görmediğim için kimse benim ajan olduğumu düşünmezdi. İşte adamın umudu olan kelimeler tam olarak buydu. Bolca düşmanlar, bolca aksiyon görmeyen bir kızdan ajan olurmuydu. Gelin hep birlikte okuyalım