Şunu belirtmek istiyorum: Bu tören nişanı halka duyurmak için var.
Medyada ki elbiseyi Harumi'nin diye hayal edebilirsiniz. İlk gördüğümde çok beğenmiştim.
Kıyısından action ve ortasından uwu var.
Medya da arp var. Dinlendirici.
İyi okumalar.
→Törenden bir gün önce
Akita; heyecanlıydı.
Julia; daha da heyecanlıydı.
Harumi; heyecandan ölüyordu.
Lloyd; uyuyordu.
Kai; törenin olacağını bile bilmiyordu.
Jay; izindeydi.
Ve saray; kaosun içindeydi. Çünkü yaklaşık iki yüz kişilik bir asiller topluluğu ve sarayın bahçesinin alabileceği kadar da sıradan insan gelecekti. Bunun anlamı da; uzun konuşmalar ve sıkı tedbirdi. Ülkenin birlik beraberliğini anlatacak konuşma sırasında herhangi bir yerden düşman saldırabilirdi. Dahası bir katliam bile olabilirdi.
Ama böyle olasılıklar en aza indirilsin diye şövalyeler vardı.
Halk için konuşmayı İmparotor ve gerek duyulursa İmparotoriçe yapacağından dolayı; Prensesin bir şey yapmasına gerek yoktu. Diğer bir deyişle Harumi sadece keyif çatıyordu. Aynı şeyi Prensimiz için de demek isterdik ama kendisinin yapması gereken işler vardı. Eğer uyanırsa...
Tören günü; herkesin beklediği ve heyecan duyduğu gün gelmişti. Bugün, Prenses Harumi'nin İmparotor Garmadon ile tanışacağı gündü. Geleneklerde törenden önce tüm aile toplanıp 1-2 saat sohbet ederdi. Bu etkinlik diğer ülkelere kraliyet ailesinin iyi geçindiğini göstermek için yapılırdı. Geleneklerine sımsıkı olan Garmadon için de bu çok önemliydi. Içerden çok mantıksız diye düşünenler olsa da aslında iyi bir boyun gösterisidir.
Buluşma için olan oda sarayın kanat kısmında olan iki pencereli beyaz renk ile bezenmiş bir yerdi. Odaya girme sırası ailenin en büyükleri, yani İmparotor ve eşi, daha sonra küçükler ve aileye yeni giren kişi diye ilerliyordu.
Harumi, kütüphane olayından sonra Lloyd ile karşılaşmamıştı. Iki üç defa pencereden dışarıya bakarken görmüştü. Siyah saçlı kız ile de karşılaşmamıştı. Onun da ne yaptığını merak ediyordu. Siyah elbisesini Julia'nın ve Akita'nın yardımı ile giyip kapının girişinde bekleyen Lloyd'un koluna girdi. Biraz... garip bir atmosfer vardı. Ama aldırış etmedi. Konuşmak için iki saatleri vardı. Kapıya kadar tek bir kelime etmediler. Kapıyı İmparotoriçe'nin nedimesi açıp aradan sıyrıldı. Oda da -gezide olan Wu hariç- tüm aile kalmışlardı. Karşılıklı koltuğa ilk Harumi, daha sonra Lloyd oturdu. Ve konuşma başladı.
İlk konuşan sanki bununla çok karşılaştığından deneyim edinmiş Garmadon idi. "Gözlerim kırmızı değil. Bakabilirsin, kızım."
İlk konuşmanın bu olması garipti. Şaşkınlıkla baktı. Gerçekten de gözleri normal, bildiğimiz kahverengiydi. Biraz rahatlamıştı, Harumi. Aklına birden bir soru takıldı. Madem kırmızı gözleri yoktu, neden öyle bir dedikodu vardı? Galiba insanları kötülemek, olan gerçeği yavaş yavaş sömürüyordu. Derin düşüncelerine dalmaya yanındaki insan(!) esnemeseydi devam edebilirdi.
"Bab, hayattan bıktım ya. (Bab=Baba) Şu adamların işini halledeyim diye bir haftadır uğraşıyorum. Sözde beraber yapacaktık." Bu rahat konuşma, pek eşi benzeri olmayan bir türdendi. Basına ve halka kapalı olunca gerçek bir aile gibi konuşabiliyorlardı. Bu etkinliğin neden yapıldığını şimdi daha iyi anlamıştı, Prenses. Tüm o saygı ekleri ile olan konuşmadan daha etkili olan sıcacık aile ortamı kaynaşmak için harikaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
[✓] LOSE | Llorumi
FanfictionSürekli kırmızıya kaçan gözler... Kendi kendine patlayan bombalar... Duvarlardan gelen sesler... Kendini göstermeyen bir kardeş... Harumi'nin Krallığını korumak için geldiği ülkede bir gizem yağmurunun ortasında kalmıştı. Ona şemsiye tutacak birisin...