0.1

130 21 35
                                    

 Hiçbir şeyi duyamamak

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Hiçbir şeyi duyamamak.. nasıl bir his bilir misiniz? 17 yıllık hayatımda hiç bir şey duyamamıştım. Küçükken anneannem beni kucağından düşürmüştü ve bunun sonucu olarak artık duyamıyordum. 

Yalnız başıma dışarıya çıkmamıştım, daima yanımda biri ile birlikte dışarıya çıkardım. Genelde kuzenimle çıkardık, aramızda 8 ay vardı ve en yakınım oydu. Başıma bir şey gelme ihtimaline karşı ailemin aldığı önlem buydu. Ne zaman bir yere gitsek sorardım ona
''Do Hee, şuan hangi sesleri duyuyorsun?''
Bana bir kafede insanların farkında olmadan yaptığı ses kalabalığının uyumsuzluğundan ve bir o kadar da uyumlu oluşundan, garsonların siparişleri aşçılara bağırışından, tabak, çatal seslerinden, kasada ödeme yaparken çıkan para sesinden, içeriden -mutfaktan- gelen ateş ve aşçıların o ses kalabalığı arasında birbirlerinin seslerini duyurmaya çalışırken ki bağırışlarından bahsederdi.
Sahilde martıların bağırışlarını, suyun kıyıya çarpışını, çocukların kumun üzerinde koşarken ki kahkahalarını ve daha bir çok şeyi betimlerdi benim için
Güzel betimleme yapıyordu, kafamdaki tabloyu renklendirmeye çalışıyordum ve bazen işe yarıyordu. Onun sayesinde oluyordu bunlar.

.

Yine dışarıdaydık, Han Nehri'ne yakın bir kafeye oturmuş sıcak çikolata içiyorduk. Sonbahar  aylarındaydık ve dışarıda ve hava çok hoştu, günlerdir yağmur yağıyordu ve dışarıya çıkamamıştım, bulduğum ilk fırsatta - Do Hee ile birlikte tabi ki- kendimi dışarıya atmıştım. Hoş bir hava vardı ve ben yürümek istiyordum, ona hızlıca içmesini çünkü yürümek istediğimi söyledim. Kafasını salladı ve elindeki telefonu bırakıp sıcak çikolatasını içmeye koyuldu.

Hafif esen meltem omuzlarımın birkaç santim üstündeki kumral saçlarımı hafifçe havaya kaldırıp geri indiriyordu. Meltemle beraber yüzümde hafif bir sırıtma oluşmuştu, kendime engel olamıyordum sürekli gülümsemek istememe neden oluyordu tatlı meltem. Sonbahar havası iyi hissettiriyordu. Do Hee bir yandan bir eliyle kolumu tutuyor bir yandan da etrafı süzüyordu. 

Bir süre yürüdükten sonra yorulduğumuz için yakınlardaki yeşillik bir alana yöneldik ve yüzümüzü Han Nehri'ne çevirip oturduk. Do Hee, su alıp geleceğini ve hiçbir yere ayrılmamamı söyleyip gitmişti ve ben ise onu 5 dakikadır bekliyordum. Gözlerimi etrafta gezindirdim. sağıma soluma baktım, etrafta gözükmüyordu, arkama baktığım da ise orada bir gurup insan toplanmış ve ortalarında olan şeye odaklanmış izliyorlardı. Ne olduğunu merak etmiştim ve yanıma Do Hee'nin de çantasını alıp yavaş adımlarla oraya doğru yol aldım. Fazla merak kediyi öldürür derler, umarım merakım başıma iş açmazdı.

İnsan topluluğu ile aramda neredeyse iki metrelik bir mesafe kalınca yakınlaşmayı bırakıp etraflarında dönmeye başlamıştım. Belki aralarında oluşan bir boşluktan neye baktıklarını görebilirdim. Ortada benimki gibi kumral saçları olan uzun bir çocuk görüyordum, şekilli yüz hatları vardı, benim yaşlarımda gözüküyordu yüksek ihtimalle benden bir veya iki yaş büyüktü. Elmacık kemikleri belirgin ve hoştu. Bir şeyler söylüyor veya anlatıyordu. İnsanlar da büyük bir dikkat ile onu dinliyordu. Şarkı mı söylüyordu? Ayrıca elinde bir şeyi tutuyordu ancak ne olduğunu görememiştim. Dudaklarını okumaya çalıştım ve bir kaç cümle anlayabilmiştim fakat başka bir dilde bir şeyler daha söylüyor gibi gözüküyordu.

Anladığım cümlelerden yola çıkarak söyleyebilirim ki ya hoşlandığı kıza herkesin ortasında çıkma teklifi ediyordu yada şarkı söylüyordu. Bana ikinci seçenek daha mantıklı gelmişti çünkü hoşlandığı kıza çıkma teklifi ediyor olsa ortada onunla beraber bir kız daha olurdu ve gözlerini o kızdan ayırmazdı. O ise onu dinleyenlere dikkatle bakıyordu.

Cümleleri okumaya çalışırken kaşlarım hafif çatılıyordu ve bütün dikkatimi dudaklarına vermiştim. Nereye bakıyor, ne yapıyor ilgilenmiyordum. Derken etraftaki insan kalabalığı çekilmeye başlamış ve bir kaç kız ise çocukla konuşmaya çalışıyordu. Ben ise söylediği şarkıyı düşünüyordum, duygusal ve hoş bir şarkıydı. Daha önce sözlerini duymamıştım ve  mükemmel zamanlaması vardı şarkıyı söyleme konusunda, güneş batıyor ve etrafı turuncuya boyuyordu. Yere odaklanmıştım, muhtemelen kaşlarım hala çatıktı ve birden karşımda bir çift ayakkabı gördüm. Başımı kaldırdığımda ise o çocukla göz göze gelmiştim, bir şeyler söylüyordu fakat dudağını okuyamayacağım kadar hızlı söylüyordu. Dudak okumayı öğreneli çok olmamıştı ve hala 'mükemmel bir şekilde öğrendim sen konuş ben anlarım' diyebileceğim bir pozisyonda değildim. 

Kaşlarım tekrar çatıldı ve elime telefonumu aldım. Notlar bölümüne girip yeni bir bölüm açtım ve üzerine biraz daha yavaş konuşur musun algılayamıyordum yazdım ve ona gösterdim. Anlamaz bakışlarla bana baktı ve cümlesini yavaşça tekrarladı.

'' Her sokakta gördüğün insanın dudaklarına bu şekilde bakar mısın? Sence de bu sapıkça değil mi?'' dedi.

Gözlerim fal taşı gibi açılmış, yanaklarım yanmaya başlamıştı. Ona durumumu izah etmezsem gerçekten çok yanlış anlayacaktı beni. Telefonumu yine elime aldım ve yazmaya başladım. Daha yazımı bitirmeden telefonum elimden havalandı ve ulaşmamın kesinlikle imkansız olacağı bir yüksekliğe çıktı. Kemikli parmakları ile telefonumu tutmuş bana sinirle bakıyordu. Tamam rahatsız olmakta haklıydı ancak amacım kötü değildi ve yaptığım şeyi istemli yapmamıştım ki! Sadece onu anlamaya çalışıyordum fakat o bunu açıklamama bile müsaade etmiyordu. 

Telefonumu almasına sinirlenmiştim ve şuan karşılıklı bir şekilde birbirimize gözlerimiz ile meydan okuyorduk. Tam konuşmaya başlamak için ağzını aralamıştı ki kolumdan tutulup Do Hee tarafından sarsılmaya başladım. Bana sinirli ve endişeli bir şekilde bakıyor.

'' Sana bir yere ayrılma demiştim! Ya yola çıksaydın ve sen kornasını duyamayacağın için araba sana çarpsaydı! Ya biri kaçırsaydı! İki saattir seni arıyordum!'' dedi. Onu korkuttuğum için kendimi kötü hissetmiştim ve ondan özür diledim. Ardından yanımızdaki hergeleden telefonumu isteyip durumumu açıklamasını rica ettim, kısaca olayı anlattım ve yanımızdaki çocuğa döndü. Çocuk ise şaşkınca bize bakıyordu. Do Hee benim duyamadığımı ve dudak okumaya çalıştığım için dudağına baktığımı söylemişti. Duydukları karşısında şaşıran çocuk ise mahcup bir şekilde bana bakmış ve daha sonra telefonuma bir şeyler yazıp bana geri vermişti. Yerdeki gitarı ve gitar çantasını alıp yanımızdan ayrıldı. 

Telefonuma ne yazdığını merak etmiştim ancak Do Hee'nin yanında bakmak da istemiyordum, sonra günlerce dilinden düşemiyordum. Bugünlük bu kadar maceranın bana yettiğini ve artık eve gitmek istediğimi söyledim. O da beni onayladı ve eve doğru yol aldık.

.

Akşam yemeğinden sonra karnım tok bir şekilde odama geçmiş üstümü değiştirmiş ve yatağımda uzanıyor pozisyonda telefona bakıyordum. Biraz oyun oynadıktan sonra sıkılmıştım ve telefonumun ekranını kapatıp üzerime koydum. Beyaz tavanı izlerken aklıma Han Nehri'ndeki çocuk gelmişti. Bu kadar meraklı olmayı bırakmam gerekiyordu yoksa bir gün gerçekten başıma bir iş açacaktım.
Birden aklıma çocuğun telefonuma yazdığı not geldi. Hızlıca oturur pozisyona geçtim ve telefonumu elime aldım. Notlar kısmına girdim ve en son eklenen nota tıkladım.


Gerçekten üzgünüm. Lütfen bu hesaba instagramdan yaz, içtenlikle özür dilemek istiyorum.  

@ parkjeongwoo_






İlk bölümü nasıl buldunuz? Üstünde çok düşündüm, aslında olaylar daha farklı olacaktı fakat bunun daha iyi olduğuna karar verdim. Umarım okurken zevk alırsınız.



Deaf Girl Can Not Hear Song | Park Jeongwoo ( ASKIDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin