"Hyunjin,"
Kafasını önümüzdeki masaya bırakmış yarı uyanık bir şekilde elindeki telefonuyla among us oynayan arkadaşımı omzundan dürtüklediğimde pek umurunda olduğum söyelenemezdi, hiçbir sorun yokmuş gibi hafifçe esnedi ve oyununa devam etti.
Ama ben gergindim; pek güzel bir gün geçirdiğim söyelenemezdi, üstelik saat altı olmak üzereydi fakat hokey takımı pisti henüz terk etmedikleri için salonu gören kocaman pencereden onları izliyordum. Skorlara bakılacak olursa da henüz terk etmeye niyetleri yok gibi görünüyordu. Sanırım yaptıkları dördüncü maçın yarısındaydılar, ayrıca her golün ardından kavga ettikleri için maç bir türlü bitmek bilmiyordu.
Fazlasıyla sorumsuzlardı ve ben, artık buna katlanamıyordum.
"Hyunjin," diye tekrar ettim, ekrana imposterın kendisi olduğu halde kırmızıyı suçlayan oldukça inandırıcı cümleler yazarken sinirlerim iyice bozulmuş ve kemdime hakim olamayarak güzel saçlarından bir tutam parmağıma dolayıp sertçe çekiştirmiştim.
"Ya Kim Arin!" elime vurup saçlarını bırakmamı sağladıktan sonra sesini yükselttiğinde etrafımızdaki masalarda oturan insanlar bize dönselerde Hyunjin umarsamamış ve "Saat kaç?" diye sormuştu.
Masaya bıraktığım telefonumun kilit tuşuna basarak ekranın aydınlanmasını sağladım ve saate baktım hafifçe dudaklarımı ısırırken. "İki dakika var."
"Daha varmış işte." Başını tekrar masaya koymaya yeltendiğinde alnından itip daha çok sinirlenmesine sebep olmuştum.
"Farkında mısın bilmiyorum ama altıya on kala çıkmaları gerekiyordu."
Hiçbir şey söyelmedi, yalnızca abartıyla gözlerini devirdikten sonra başını tekrar masaya bıraktı ve oyununa devam etti.
Sakinleşmek için derin bir nefes aldım ardından. Tam altı olduğunda her zaman olduğu gibi Hyunjin onlarla konuşup sahayı terk etmelerini söyleyecekti ve pratiğimiz aksamayacaktı; yani en azından böyle umuyordum.
Bu birkaç dakika içinde Hyunjin oyun oynarken ben de onları izlemiştim. Tekrar kavga ediyorlardı, boyundan ve hareketlerinden Jeno olduğunu tahmin ettiğim oğlan kendinden neredeyse on santim kadar uzun başka birine bir şeyler söylüyordu.
Aramızdaki cam ses geçirmese de bağırıyor olduğuna iddiaya girebilirdim.
Ardından uzun olan tepki vermeden diski sopası ardına alarak sahanın diğer ucuna ilerlediği sırada herkes dağılmış ve oyuna devam etmişlerdi.
Birkaç gol ardından sonunda saate bakmak aklıma geldiğinde telefonumun ekranını tekrar açtım fakat karşıma dizilen sayılarla kaşlarım olabildiğince çatılmıştı: saat altıyı on dakika geçiyordu.
Hyunjin'i tekrar dürtüklemeye başladığımda sinirle başını masadan kaldırdı, telefonunu kilitledi ve sorar bakışlarını yüzüme çevirdi.
"On dakika geçiyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the red queen effect :: jung sungchan
Fanfictionbazen bir şeyler uğruna geri kalan her şeyi feda etmeyi göze alman gerekir. ©hisblackpearl 2020 | jung sungchan