Uzunnnnnn bir bölümle geldim. 😋
Sevgili okuyucularım lütfen vote ve sevgi dolu yorumlarınızı bırakmayı unutmayın...
🖤🖤🖤***
Dün gece ki yağmurun etkisi hala devam ediyordu.
Hafif bir çiseye siste eklenmiş klasik Karadeniz havasını tamamlamıştı. Elbisemin eteklerini hafifçe kaldırarak Ferhat'ın benim için açtığı şemsiyenin altından hızlı adımlarla, yine benim için açtığı arabanın kapısından içeri bindim. Bugün Emre ve Melis'in düğünü vardı. Alparslan her ne kadar kendi evimizde benim hazırlanmamı ve benim için özel olarak bir ekip yollamayı istesede ben, evde arkadaşlarımla hazırlanmayı tercih ettim.
Bu yüzden Ferhat benimle birlikte ve yine güvenliğimden sorumluydu.
Önceleri Ferhat'tan çekinsemde artık onuda Emre'lerden farklı görmüyordum. Arabayı köy yolundan şehir merkezine doğru sürmeye devam ettiğinde Ferhat, ''Elif.'' diye seslendi.
Bakışlarımı, yolların kenarlarını süsleyen ağaçlardan çekip ona çevirdiğimde, ''Ağabeyim.'' dedi ve derin bir nefes aldı. ''Beni öldürmeyecek mi?''
Afalladım ve sadece kafamı değil tüm vücudumuda ona çevirdim. Bana yandan kısa bir bakış atıp tekrar yola konstantre oldu.
''Bu da nerden çıktı?'' diye sordum merakla. Gözleri yoldaydı, dudaklarını hafifçe ıslatarak cevap verdi: ''Kendisinden gizli bir iş yaptığım için. Yaptığım her şeyi, attığım her adımın hesabını ağabeyime hep verdim. Sadece onu söylemedim. Daha doğrusu.-''
Ucu açık bir cümle bıraktı. Bunu tamamlamak istemediği için değilde nasıl tamamlayacağını bilemiyormuş gibi bir hali vardı bu yüzden, ''Ferhat benimle açık konuşabilirsin.'' dedim.
İnanılmaz gergin görünüyordu. Gözlerim direksiyonu sıkı tutan parmaklarına kaydı, parmak boğumları beyazlaşmıştı. Tekrar, ''Ferhat.'' dediğimde, ''Pekala.'' diye karşılık verdi.
''Bu sabah ağabeyim bana sadece, bir daha olmasın dedi. Başka da hiçbir şey söylemedi. Vurmadı bile. Ben en azından birkaç sağlam yumruk bekliyordum. Bana sadece üç kelime söyledi ve sabah sabah inanılmaz keyifliydi. Halbuki ben mezarımı bile ayarlamıştım. Ölümüm kesin garanti diye düşünmüştüm.'' diye hayretle konuşunca benimde kaşlarım hayretle havalandı ve hiçbir şey söyleyemedim.
Ona karşılık vermediğim için merakla tekrar bana yandan bir bakış atıp önüne döndü.
''Neden bir şey söylemiyorsun?''
''Çünkü çok şaşkınım. Abartmıyor musun?'' diye sorunca bu sefer gözlerini iri iri açarak bana döndü ve ''Abartmak mı?'' diye sordu.
Ses tonunundan korktum resmen. ''Elif o adam Alparslan Atalay.'' dedi her kelimenin üzerine basa basa. ''Bunun ne demek olduğunu bilmiyor musun?''
Gözlerimi bıkkınlıkla devirdim ve ''Mafya olduğunu biliyorum.'' dedim. Fakat cümlemi tamamlar tamamlamaz Ferhat büyük bir kahkaha attı. Birden korkuyla yerimde sıçrayınca gözlerim kocaman açılmış bir ifadeyle ona baktım.
''Mafya.'' dedi ağzının içinde sessizce. Ardından yüzü tuhaf bir ifadeyle gölgelendi ama bunun üzerinde durmadım.
''Endişe etme ölmeyeceksin.'' dedim.
''Emin misin?'' diye sorunca bıkkınlıkla ''Ferhat.'' diye resmen isyan ettim.
''Gerçekten ölmeyeceğimden emin misin? Yani bunu ağabeyim cezasız mı bırakacak?'' diye diretti.
''Alparslan ile bu konuyu çözüme ulaştırdık. En azından bu konu hakkında sana bir şey yapmayacak.'' dedim en sonunda bende üzerine basa basa.
''Emin misin?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LİDER
Teen FictionYüzünde bu zamana kadar hiç görmediğim tuhaf bir ifade belirdi. Yana doğru bir adım atıp kulağına doğru eğildiğimde sessizce fısıldadım: ''Sana bir sır vereyim mi? Kalbini kırdığın bir kadına asla güvenme. Bu vereceğin en büyük yanlış karar olur. Y...