Sabah yüzüme vuran güneş ışıklarıyla uyanmıştım, gözlerimi açtığımda Minho hyungun tapılası derecede güzel olan yüzüyle karşılaştım. Güneş ışıkla yüzünün bazı kısımlarına yansımış, onu daha da çekici bir hale getirmişti. Gözlerinin önüne gelen saçlarını parmaklarımla ittirdiğimde yüzünü şimdi daha iyi görüyordum. Yüzünde mimik oynamazken, onun yüzünün her bir köşesini zihnimin en derin köşelerine gömen ben onun aşkıyla sadece gülümsüyordum.
O uyanana kadar onun o güzel yüzünü daha çok zihnime kazıdım. Çıkık elmacık kemikleri, keskin burun hattı, kiraz rengindeki dudakları, belirgin çene çizgisi, her yutkunduğunda gözlerimin tüm ilgisini oraya toplayan çıkık adem elması...
O gerçekten çok güzeldi, her iki anlamda da çok güzeldi. Kalbi de yüzü kadar güzeldi. Evdeki kedilerinin üçünü de ölümden kurtarmış, onları sahiplenmişti, onların her şeyini üstlenmişti. Bu gerçekten sorumluluk ve iyi yürek isteyen bir şeydi ve Minho hyung bunu çok güzel bir şekilde yapıyordu.
"Günaydın bebeğim."
Minho hyungun sesiyle onun yüzüne bakarak daldığım rüyadan irkilerek çıkmıştım.
"Günaydın hyung." Ona daha çok sokuldum. Mis kokusunu içime çektim. Eşsiz kahve kokusunu doya doya içime çektim. O ise belimdeki elini sıkılaştırıp saçlarıma kondurduğu öpücükleriyle bana karşılık vermişti.
Benden biraz uzaklaşıp telefonunu eline alıp saate baktı.
"Jisung çabuk kalkıp üzerini giyin bebeğim kahvaltıyı kaçıracağız." Demesiyle yanağına uzunca öpüp lavaboya koştum, rutin işlerimi halledip üzerime oldukça kalın sarı renkli bir hoodie geçirdim altıma ise düz siyah bir kot pantolon giyinmiş ve çıkıp odaya geçmiştim.
Minho hyung telefonda biriyle mesajlaşıyordu, beni gördüğü an kapayıp yanımdan hızlıca geçerek lavaboya girmişti. Telefonuyla birlikte.
Klişe aşk romanlarındaki gibi şüphelenmeye başlamıştım ama onun bunu asla yapmayacağından emin olduğum için aklımdaki kötü düşünceleri ellerimle dışarıya iteledim.
Minho hyungla birlikte yemek alanına indiğimizde gözüm bizimkileri aramış, geç de olsa hep beraber masada oturup gülüşen altılıyı bulmuştum. Minho hyunga onların yerini işaret edip hızlıca açık büfe yemeklerden tabaklarımıza doldurup arkadaşlarımızın yanına geçmiştik.
Masaya geldiğimizde çiftler karşı karşıya oturuyordu. Bizimle birlikte üç çift vardı Chan hyung ve Seungmin tesadüfen öyle oturuyordu.
"Günaydın Jisungie'm" Yanımda oturan Felix'in bana o tatlı gülümsemesiyle söylediği lafa ona havadan bir öpücük yollayarak karşılık vermiştim. Daha sonra herkesle günaydınlaşıp yemeğimize devam etmiştik.
Yemekleri bitirip lobiye geldiğimizde bugün ne yapacağımız hakkında tartışıyorduk. "Jisungie~ lütfen karla oynamaya gidelim, lütfen~" Koluma yapışmış bana yavru kedi bakışları atan Felixciğime kıyamayarak ona kafa sallayıp onayladığımı belirttim. "Bence hepimiz kartopu savaşı yapabiliriz, akşam da otelde kar patisi varmış, rezervasyon yaparken internet sitesinde görmüştük, değil mi Changbin?" Chan hyung parti dediğinde hepimizin gözleri açılmış- özellikle Felix, Hyunjin ve Seungmn'in- bu fikir çok hoşumuza gitmişti. "Evet hyung yanlış hatırlamıyorsun, akşam büyük bir parti var, kartopu savaşı fikri ise kulağa çok hoş geliyor." Changbin hyung etrafa kötü kadın kahkahası attığında biraz tırsmış olsak da oyun fikrini kabul etmiştik.
On dakika sonra lobide buluşmak üzere herkes odalarınageri dönmüştü. Odadan sadece montumuzu ve eldivenlerimizi alıp Minho hyung ilelobiye inmiştik. Tam şu sabahki telefon meselesini Minho hyunga soracaktım ki,Felix tatlı sesiyle ismimi tüm otele duyurarak bana koşuyordu. Felix'inaslında görüntüsüyle hiç uyuşmayan kalın bir sesi vardı, nasıl bu kadar tatlıve ince bir ses çıkartıyordu asla beynim bunu anlamıyordu. Gerçi çoğu şeyianlayamıyordum. Mesela sabah o olaydan beri Minho hyungla hiç konuşmamıştık. Konuşmamasının sebebini arıyordum kafamda, bulacaktım ama umarım kimsenin canı yanmazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Coffee |Minsung| ✔️
Fanfic"Bir gün seni bulacağımı biliyordum miniğim." . . . . "Hyung çok güzel kokuyorsun, kahve gibisin." yan shipler; changlix, hyunin, chanmin