Tamer yaklaşık iki saat boyunca koltukta sızmış kalmıştı, bense bu sırada yemek yapmıştım. Açıkçası bir buçuk ay öncesini düşündükçe şu anki halime hayret ediyordum.
Bir buçuk ay önce ondan deli gibi korkuyordum. Gerçekten korkuyordum. Çünkü beni izliyordu, etrafımdaydı. Onu engellediğimde camımı kırmış, perde taktığımdaysa evimi basmıştı.
Bir hafta boyunca beni evime kilitlemişti.
Ondan korkmam için geçerli sebeplerdi ama sonra davranışlarımdan dolayı bir şeylerin ters gittiğini anladı ve gitti. Kayboldu. Bir ay boyunca da hiçbir yerde göremedim onu.
Çevremde miydi? Gerçi onun nerelerde takıldığını bilmiyordum, evinin adresini de bilmiyordum.
Bilsem bir şeyler değişir miydi?
Hayır, sanmıyorum.
Elbette ki onu bulmaya falan çalışmazdım, en nihayetinde gitmesini ve beni rahat bırakmasını isteyen bendim!
Peki, neden? Neden onu arıyordu gözlerim? Neden aklımda dolanıp duruyordu?
Belki de sürekli beni rahatsız ettiği içindi. Etrafımda olduğu ve göremediğim düşüncesi beni korkuttuğu için gözlerim onu arıyordu? Sonuçta bir buçuk yıl boyunca beni izlemişti ve ben fark etmemiştim bile. Yine aynı şekilde izliyor olabileceği düşüncesi mi vardı bilinçaltımda?
"Çok güzel kokuyor..." Tamer'in sesini duyduğumda düşüncelerimden sıyrılarak, "Ne?" diye sordum. Ne demişti o?
"Yemek diyorum, çok güzel kokuyor. Ne yaptın?" diye sorduğunda, gözlerimi önümdeki tencereye indirdim. Sahiden de güzel kokuyordu, ağzım sulanmıştı.
"Tahmin et," diye mırıldandığımda, yanıma gelmeye başlamıştı. Halı kullanmayı sevmediğim için parke zeminden yükselen sesi anında fark etmiştim. Hızla tencerenin kapağını kapatarak ona kaşlarımı kaldırdım ve "Görürsen anlarsın, kokudan tahmin et," dedim.
Birkaç saniye durdu ve "Sote," dedi ve ekledi: "Et sote."
"Nokta atışı. Sever misin?" diye sorduğumda, gülümseyerek masaya yerleşti ve "Senin sevdiğin her şeyi sevebilirim," dedi.
İç çekerek mutfak rafından iki tabak alıp masaya koydum ve çekmeceden de iki kaşık çıkarttım. Tamer her hareketimi izlerken, sanki normal bir arkadaşımı ağırlıyormuşum gibi davranmaya çalışıyordum.
Belki de şu anki rahatlığımın sebebi, artık beni takip edenin kim olduğunu bildiğim içindi. Her ne kadar sapığın teki de olsa, en azından eşkalini belirtebileceğim birisiydi. Değil mi? Bu yüzden rahattım. Öyle olmalıydı.
Hayır onu merak ettiğim için değildi, nerede olduğunu bilmediğim için beni izleyip izlemediğine dair yaşadığım korkudan dolayı arıyordu gözlerim. Evet, gerçek sebep buydu.
"Ender."
"Söyle."
"Benimle ilgilenmen hoşuma gidiyor." Bakışlarımı ondan kaçırarak sotenin ve pilavın tenceresini masaya koydum. Tek tabakla doyan tiplerden olmadığım için ve sürekli masadan kalkmaktan da hoşlanmadığım için genelde bütün yemekleri tencereleriyle masaya taşır, sonrasında da doyana kadar yerdim.
Tabaklara yemek koymaya başladığımda, "Sen şu an ne hissediyorsun?" diye sordu. İstemsizce gözlerim, gözlerine kilitlendi. Ne diyeceğimi bilemeyerek bir süre yüzüne baktım. Ne hissediyorum?
"Ne hissettiğimi bilmiyorum," dedim. Tabağı onun önüne ittiğimde, elini elimin üstüne koydu. Onun eli benim elimden daha soğuktu. Muhtemelen alkolün etkisiyle teni buz gibiydi. Gittiğim ilk yardım kursunda, alkolün damarları genişlettiği için vücut ısısını düşürdüğüne dair bir bilgi edinmiştim. Bense mutfakta yemek yapmakla uğraştığım için ellerim sımsıcaktı.
"Ben... Bu sıcaklığı hissetmeyi seviyorum," dedi. Gözlerini gözlerimden ayırmıyordu bu yüzden gözlerimi kaçırdım ve ellerimize baktım. "Alkolü bırakırsan ısınabilirsin bence," dedim ve elimi çekmeye çalıştım.
"Ne hissediyorsun?" diye sordu tekrardan.
"Elimi tuttuğun için mi?" diyerek sorusuna, soruyla karşılık verdim.
"Evet," dedi. "Ne hissediyorsun? Tenimi teninde hissetmek, bir ay önceki gibi iğrenç geliyor mu?"
İç çekerek elimize bakmaya devam ettim. Hayır. Neden o zamanki gibi iğrenç gelmiyordu? Neden?
"Öyle. Elinden kurtulmayı bekliyorum," dedim, aklımdan geçenleri bilmesine gerek yoktu. Elimi bir kez daha çektim. Bu sefer elimi bırakmıştı. Gözlerimi kaldırıp, yüzüne baktığımda yüzüne yerleşen hayal kırıklığı içimde bir yerleri paramparça etti.
Çok saçma. Neden böyle oluyor? Ne geçiyor aklımdan?
"İğrenç değil, sadece hoşlanmıyorum. Temaslardan hoşlanmam ben," diyerek dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Beni kırıyor, sonrasında da toparlamaya çalışıyorsun. Bence hasta olan sensin, patolojik kararsızsın," dediğinde tek kaşımı kaldırarak, "Pardon?" dedim bir anda böyle bir karşılık vermesi sinirime dokunmuştu.
"Patolojik takıntılı biri mi söylüyor bunu bana?"
"Çok üstüme geliyorsun Ender," dediğinde, gözlerinden öfkeli bir ifade geçti. O baskıyı bir kez daha hissettim. Bir ay önceki baskı. Bir adım geri çekilirken, "Yine yaptın," diye fısıldadım. Yüzümde nasıl bir ifade vardı bilmiyorum ama Tamer'in gözleri yüzümdeki ifadeyi fark edince şaşkınlıkla irileşti.
"Ben... Özür dilerim." dedi.
"Sen sadece takıntılı değil aynı zamanda öfke kontrol sorunu olan birisin. Sana yardım etmeye çalışıyorum, bana yaptığın onca şeye rağmen sana yardım etmeye çalışıyorum sense hoşuna gitmeyen bir şey söylediğim anda o bakışı atıyorsun."
Sırtımı buzdolabına yaslayana kadar geri çekilip masadan uzaklaştığımda, Tamer masadan kalktı ve yanıma geldi. Aramızdaki mesafeyi korumak için elimi kaldırdım ve "Yaklaşma bana," dedim.
"Sana zarar vermek gibi bir düşüncem hiç olmadı Ender."
"Hıh," hafifçe güldüm, bu tepkisel bir gülüştü keyiften yoksundu. "Beni evime hapsettin, keyfince dokundun, sarıldın ve hatta öptün. Biraz daha boyun eğsem daha neler yapardın?" diyerek gözlerimi kıstım ve dikkatle yüzüne baktım.
Çenesini kasarken derin bir nefes aldı, öfkesiyle mi savaşıyordu?
"Öyle bir şey değil. İstemediğin bir şeyi yapmazdım sana."
"Ha, beni evime hapsetmeni istedim yani?"
"Evet! İstedin. Bana karşı geldin! Dediğimi yapsaydın ne olurdu Ender? Beni sevseydin ne olurdu?" diye bağırdığında bir adım daha geri çekilmeye çalıştım ancak ardımdaki dolaptan dolayı hareket edemedim. Tamer de hareket edemediğimi fark edince üstüme yürüdü. Elimi tutup tezgaha doğru indirirken dibime kadar girdi.
"Hep mi sarhoş olsan? Sarhoşken daha aklı başında davranıyorsun," dediğimde, gözlerimin içine baktı ve derin bir nefes alarak alnını alnıma yasladı.
"Bir ay boyunca sensizlikle sınandım. Yeter artık, böyle davranma bana. Kötü bir şey yapmayacağım, yemin ediyorum dokunmam bile sana. Sadece böyle yapma, benden korkuyor gibi davranma. Benden iğrenme. Bana doğru bir adım at, elimi tut. Artık takatim kalmadı, ilerleyemiyorum Ender."
Tezgahın üstünde duran elini, elimin üstünden çekerek ellerimi serbest bıraktı. Sadece alnı alnıma dokunuyordu ve kapalı gözlerinden başka ayrıntısını fark etmek zordu.
Hayır Salih. Hayır, hareket etme. Hareket edeceksen de it gitsin şu adamı.
Kollarımı yavaşça yukarı kaldırıp boynuna sardım ve başını omzuma doğru çekerken, "Halledeceğiz. Yemek yiyelim ve doktordan randevu alalım," dediğimde, kollarını belime sardı ve dudaklarını boynuma bastırdı.
Konuşurken, nefesi tüm tenimi karıncalandırdı.
"Beni sevdiğin zaman hallolacak her şey."
hmm.. tam da her şey normale dönüyor gibiydi, değil mi?
ayrıca belki unutmuşsunuzdur diye hatırlatıyorum, karakterin adı salih ender, tamer ona ender demeyi tercih ediyor ancak ender o ismi kullanmaya alışık değil bu yüzden kendine salih dedi. kim bu herif demeyin diye açıkladım sjdjsjs
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bilinmeyen | bxb ✅
Bí ẩn / Giật gân"Şu an seni izliyorum ve sen bu mesajı fark edene kadar gülümsemeye devam ediyorsun..." 09.04.19