Evimin sokağına girdiğimde telefonumun tanıdık melodisini duyuyorum. Telefona cevap vermek yerine kapıyı çalıyorum.
Annem telaşlı bir biçimde beni kapıda karşılıyor.”Ah, sen miydin? Derin kaç defa dedim sana anahtarını yanına al diye!”
“Biliyorum annem ama aceleyle çıktım ya aklımdan çıkıvermiş işte.”
“Telefona da bakmayınca merak ettim.”
“Zaten geldiğim için açmaya gerek duymadım.”
Ayakkabılarımı çıkarıp içeri giriyorum ve annemi omuzlarından tutuyorum. “Sakinleş biraz lütfen. Gören de sanır ki gelen İngiliz Kraliçesi Elizabeth! Alt tarafı bir misafir.” Gelecek olan her kimse annemi bayağı heyecanlandırmış.“ Dalga geçme anneyle! Çık da şu saçlarını bir düzelt, rüzgardan dağılmışsın iyice. Misafirimiz de gelir şimdi.”
Gülerek cevap veriyorum.”Derhal, bebek.”
Sonra da hızlıca merdivenleri çıkarak odama ulaşıyorum. Aynamın karşısına geçiyorum. Cidden saçım başım birbirine girmiş. Bu ne hal Derin? Samara'ya taş çıkartırım yeminle bu halimle! Hah, bakayım şöyle öne doğru atsam, biraz da eğilsem. Valla bak aynı Samara! İçimdeki çouksu Derin çıkınca ortaya böyle biraz saçmalıyorum. Ama ben böyle ayna karşısında saçmalamaya devam edersem yarın ruhuma bir Fatiha okumanız gerekebilir. O yüzden mantıklı Derin ipleri eline alarak saçlarını yola getirme çabalarına girişiyor. O sırada dış kapının açılıp kapanma sesini duyuyorum. Al işte geldi. Aman koyver gitsin! İşimi bitirir inerim aşağıya. Hem assolistler en son çıkar sahneye, değil mi? Kızıl-kahve saçlarım sonunda şekil aldığında rujumu da tazeliyorum ve odamdan çıkıyorum.Merdivenlerden inerken telefon cebimde titriyor. Elime alıyorum ve gelen mesaja bakıyorum.
"Akşam her zamanki mekânda buluşuyoruz, değil mi fıstık? Hepimiz bekliyoruz seni.
- Uygar"
Ben de bilsem buluşup buluşmayacağımızı, bir cevap verirdim de. Neyse şey yazayım: "Henüz konuşamadım, konuşunca..." devamını yazamadan sert bir şeye çarpıyorum. Merdivendeyim, nereye çarpacağım yahu? Merdivenin ortasında bir duvar, kolon filan bir şey de yok. Yani yoktu. Annem de on dakikada merdivene bir kolon inşa edemeyeceğine göre... Zaten ne arar merdivenin ortasında kolon? Yani kusura bakma da Derincim beynini zombilere filan mı yedirdin? Mantık fakirisin cidden.
“Oha! Önüne baksana ya!”
Bu sözlerle düşüncelerimden sıyrılıyorum. Ardından konuşan duvarı görebilmek için kafamı kaldırıyorum ve bir çift yeşil gözle karşılaşıyorum.“Ne bakıyorsun öyle bön bön? Çekilsene önümden!”
Tövbeler tövbesi. Allah'ım neredeyim ben? Ne zaman öldüm de cehenneme geldim. Oha yani, çüş! Gerçi bu yakışıklı çocuk olsa olsa cennette olur ama... Bu ateş püsküren yeşil gözler kimin? Yani canım ne işin var burada? Senin cennette olman gerekmiyor muydu, yakışıklı? Hiiii!! Annemin misafiri bu mu yoksa? Eyvah, rezil oldum! Şöyle yana çekileyim diye bir hamle yapmamla çarpışmamız bir oluyor. Diğer tarafa doğru kaydığımda ise yine karşı karşıya geliyoruz. Yeşil gözlü öküz başını geriye atıyor ve söylenmeye başlıyor.“Allah bunları sayıyla mı veriyor ki anlamadım ben!”Sonra bakışlarını bana çeviriyor.“Halam seni nasıl bu evde tutuyor? Sen sürekli böyle şaşkın şaşkın bakıp tembelce hareket ediyorsan bu evin işi biraz zor biter! “
Bir dakika, bir dakika! Bu yakışıklı ama beyinsiz kişilik biraz önce bana hizmetçi mi dedi? En sert bakışlarımdan birini gönderiyorum ve tek kaşımı kaldırıyorum. Ben de Derin'sem bu söylediğini yanına bırakmam.”Pardon?”
“Hahah..Şaşkın olduğu kadar aptalmış da! Aptal bir hizmetçi kız...”
Ellerimi belime koyuyorum ve öne doğru eğilerek 2 numaralı sert bakışlarımla_evet arkadaşlar, bakışlarımı numaralandırdım_ beraber konuşmaya başlıyorum:
“Sanırım karşımdaki duvar misali öküz, benim aptal bir hizmetçi olduğumu sanarak şaşkınlık tacını hak etti!”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Derin Tutku
Romanceİnatçı ve aşktan korkan bir kız... Sevgi ve güven arayışında bir adam... Tarihin tozlu sayfalarına sıkışıp kalmış sırlar... Ve nefretle tutkuya bulanmış bir aşk hikâyesi...