Okulda gözüm Jakub’u aradı ama yoktu. Tarih dersine girmek istemediğimden hızlı adımlarla çantamı toplayıp sınıftan çıktım. Tam çıkmak sayılmazdı. Kapıda bir gurup sarıyla çarpıştım. Tökezleyerek duvara tutundum ve üç dört adım geriledim. Çarptığım kız kahkaha atarak bana yaklaştı.
‘’ Bak sen şu işe ‘’ dedi arkadaki uzun boylu sakallı çocuk. Diğerleri de onun bu sözüne güldüler. ‘’ Küçük Eva Issabelle’e çarpmış. ‘’ Yüzünü ağlamaklı hale sokup yanındakileri güldürdü. Kurtadamlar.
‘’ Bu kadar korktuğuna göre kim olduğumuzu öğrenmişsin. ‘’ dedi az önce isminin Issabelle olduğunu öğrendiğim kız. O bana yaklaşırken birkaç adım daha geriledim.
‘’ Şey .. İsteyerek olmadı. Özür dilerim. ‘’ gibi bir şey söyledim. Bu onarı daha da eğlendirmişe benziyordu. Aralarından emo tipli birisi ;
‘’ Yok bir de isteyerek olsaydı. ‘’ dedi dişlerini göstererek. Anında uzamıştı. Issabelle gözle takip edemediğim bir hızla gelip bileğimi yakaladı. Yakından bakınca alnında beyaz bir dövme olduğunu farkettim. Ama ne olduğunu çözemedim. ‘’ Bırak beni ‘’ Çevreme bakındım. Herkes derse girmişti. Ve koridorda bir grup kurtadamla yalnızdım.
‘’ Kurtarıcın Jakub nerede ? ‘’ dedi duvara yaslayarak. Diğerleri de çevremi sarmıştı. Yüzlerini zihnime kazıdım. Belki sonra Jakub bilmek ister diye. Issabelle altın sarısı gözleriyle bileğimi biraz daha sıktı. Bundan son derece eğleniyor gibi görünüyordu. Sonra anlamadığım dilde kendi aralarında konuşmaya başladılar. Dışardan bakan biri onların bir grup serseri veya hırsız olduğunu düşünebilirdi. En azından ben Jakub bana bazı şeyleri anlatmamış olsaydı öyle düşünürdüm. Jakub ? Tabi ya . diye geçirdim. Onun yanına gidebilirim. Elektrik işini sormak için tam zamanı. Sonuçta daha önce Ay’da bulunduğum için vücudumun az da olsa elektrik üretmesi gerekiyordu. En azından düşmanlarıma karşı. Gözlerimi kapattım. Kız hala konuşuyordu. Rüzgara dönüştüğümü düşündüm. Elimde dün geceden kalan silik 556 yazıyordu. Rüzgara dönüşmüştüm. Issabelle ise o anın şokunu yaşıyordu. Kız her an saldıracakmış gibi esintiye dişlerini gösteriyordu. Ona olan sinirimden ve bileğimin acısından –muhtemelen on gün boyunca geçmeyecekti- etrafında dönüp yere düşürdüm. Yere düştüğü anda kükremeye başladı. Sakallı çocuk da pençelerini rüzgara doğru sallıyordu. Yani bana. Bunları becermiş olmanın verdiği sevinçle gülümsedim. İlk defa böyle bir şey yapmıştım. Yani ilk okuldaki Maria’ya bile tek bir kelime bir şey söylememişken ki kendisi bana yapmadığını bırakmamıştı , tek bir kelime bile etmemiştim. Aklıma Jakub geldi ve hızla oradan uzaklaştım. Ay’a yaklaşırken ilk defa etrafımda rüzgar olmadığını farkettim. Kısa bir süre sonra kendimi Jakub’un salonunda buldum. Büyük ihtimlle yanlış bir zamanda gelmiştim çünkü bir toplantı var gibi duruyordu. O sülalesini ağırlayacak yemek masasında siyah pelerin giymiş insanlar oturuyordu. Yaklaşık yirmi kişiydiler. Rüzgar Avcıları olmalılar. Yirmi üç kişi. Jakub ayağa kalkıp yanıma geldi. Tüm gözler bana dönmüştü. Aralarında beni işaret edip konuşanlar da vardı.
‘’ Ne işin var burada ? ‘’ dedi kolumdan çekiştirip beni yan odaya götürerek. Bu oda yatak odası olmalıydı. Çift kişilik bir yatağı , tam karşısında televizyon ve dolaplar. Odasında banyosu ve nereye açıldığını bilmediğim bir kapı daha vardı. Salonun aksine burası simsiyahtı. Bir ergen odasına benzetebilirdim fakat ergen odası olamayacak kadar düzenliydi. Yatağın üzerine fırlatılmış iki tişört hariç. Aceleyle çıkarmış olduğu belliydi. Ona döndüm. Pelerininin şapkasını çıkardı.
‘’ Şey özür dilerim, tek başına olacağını düşünmüştüm. Okulda sarı sa- Kurtadamlar –‘’
‘’ Sana mı bulaştılar ? ‘’ dedi. Dişlerini sıktığı çenesinin girdiği şekilden belliydi.
‘’ Birine yanlışlıkla çarptım ve kim olduklarını bildiğimi söyledi. Bir de senden bahsetti. Kurtarıcın gelmedi mi tarzı şeyler dedi’’ dedim bileğimi ovuştururken. ‘’ Sanırım ismi Issabelle’di – çarptığım kişinin ‘’ dedim. ‘’ Bu kadar’’ başımı önüme eğdim. Eliyle arkamdaki duvara yumruk attı. Duvarın sallandığına yemin edebilirim.
‘’ Rüzgara dönüşüp buraya geldim. Bir de Issabelle’i biraz sinirlendirmiş olabilirim. ‘’ dedim.
‘’ Cidden rahatsız etmek istemezdim. Sen geri dön’’ elimle salonu gösterdim. Bileğimi avucuna alıp baktı. Tuttuğu yer mosmor olmuştu ve dört parmağının izi çıkmıştı. Sessizce küfretti ve elimden tutup salona götürdü. Salona girmemizle konuşan herkes sustu ve bize baktılar. Daha doğrusu bana.
‘’ Bu o mu ?’’ dedi diğerlerine göre daha olgun görünen ve baş köşede oturan çocuk. Pelerin kaslı yapısını pek saklayamamıştı –ne kadar bol olsa da-
‘’ Kurtadamlar saldırmış ‘’ dedi çocuğun sorusunu es geçerek. ‘’ Böyle olacağını biliyordum’’ Parmağını tehtit eder gibi havada sallıyordu. ‘’ Anlaşmayı yok sayacaklarını biliyordum. ‘’
‘’ Sakin ol Jakub.’’ Az önce konuşan çocuk ayağa kalktı. Jakub’a göre üç parmak daha kısaydı. ‘’ Cezalarını çekecekler. ‘’
‘’ Evet ‘’ dediler diğerleri de hep bir ağızdan. Jakub nefes nefeseydi. Yine aynı çocuk ‘’ Okulda mı yaşandı ?’’ diye sordu bakışlarını bana dikerek. Başımı salladım. Jakub elimi bırakmamıştı ve sıkmaya başlamıştı.
‘’ Jakub … elim ‘’ dedim canım yanarken.
‘’ Caitlin , Luke ‘’ dediğini duydum. İkisi ayağa kalkıp Jakub’un yanına geldiler. Luke olduğunu öğrendiğim kişi bileğimi zorla Jakub’un elinden kurtardı. Bir şeyler oluyor. İkisi de Jakub’un koluna girerek Onu yan odaya götürdüler.
‘’ Eva …’’ gözlerimi yine ona çevirdim. ‘’ Benim ismim Jake. Senden ricam bize katılman. Konuşmamız gereken bazı şeyler var. ‘’ dedi yanındaki boş sandalyeyi işaret ederek. Geçip oturdum. Ben oturunca o da oturdu. Masadaki herkes bana bakıyordu. Bu rahatsız edici. Jake de anlamış olacak ki konuşmaya başladı. ‘’ Jakub bize senden söz etti. Ve de-‘’ sözünü yatak odasından gelen hırıltılar kesti. Jakub. Jake hemen ayağa kalktı ve koşar adımlarla odaya gitti. Tam ben de kalkıyordum ki yanımda duran mavi gözlü çocuk bileğimden yakalayıp geri oturttu. Gerginliği yüzünden okunuyordu.
‘’ Burada kalman daha iyi. ‘’
‘’ Ama…’’
‘’ Emin ol onlar halledecektir. Diyecek bir şey bulamayınca oturduğum yere sindim.
Eva Jakub bu. Üst kata çık orada olacağım.
Yavaşça yerimden kalktım. Yanımdaki çocuk yine bana döndü. ‘’ Tuvalete gideceğim ‘’ diye açıklamada bulundum. Başını sallayıp önüne geri döndü. Salondan çıkınca merdivenlere doğru yöneldim. Üst katın koridorunda durdum. Üst kattayım. Diye geçirdim içimden. Hemen sağındaki odaya gir. Dediğini yaptım. Diğer odalara oranla çok küçük kalıyordu. Depo gibiydi. Koliler vardı ve eşyaların üzeri örtülerle kapanmıştı. Ve oldukça tozluydu. Karşında bir boy aynası var. Üzerindeki örtüyü kaldır ve bana ne gördüğünü söyle. Dediğini yaptım. Üzerindeki örtüyü yavaşça çektim ve aynaya baktım. Bu imkansız. Olamaz. Gözlerimden yaşlar süzülüyordu. Jakub tam arkamdaydı. Diğer Rüzgar Avcıları da öyle.
‘’ Acı çekmem için mi yapıyorsun ?’’ dedim bağırarak.
‘’ Sadece kimi gördüğünü söyle bana ‘’ dedi yalvarırcasına.
Dizlerimin üzerine düşerken kelimeler dudaklarımdan fısıltı gibi döküldü.
‘’ Annem.’’
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay Tanrıçası
Science FictionKapak Tasarımı Meritwice'a aittir. Eva'nın yaşamı rüyalarına giren Yılanların Tanrısı ile değişir. Bir çok şey öğrenir. En önemlisi Ay'dan geldiğini. Jakub'un yardımıyla çoğu şey açığa kavuşacak. Peki ya Jakub'ın bilmedikleri ? Ay'da olacak bir sava...