"Aklım almıyor," diye söylendi kendi kendine, beni aniden kavradığı elimden yeniden kendine çekti ve dudaklarını saçlarıma bastırdı. "Ben sana böyle his-," duraksadı. "İnsanlar nasıl seni yaralayabiliyorlar?" Konuşma engelli bir kız ve onun için işaret dili öğrenen bir adamın hikâyesi...

Anıl BEKİROĞLU istihbarat teşkilatının en gözde ajanlarından birisidir. Özel hayatında bir çok sorunla mücadele etmek zorunda kalsada bunu işine yansıtmaz. Genellikle otellerde ve ucuz pansiyonlarda barınma ihtiyacını giderir. Türkiye'de gerçekleştirilmesi beklenen bir terör saldırısı için alınan istihbarat ekibi harekete geçirir.Göreve başladığından beri her koşulda yanında olduğu arkadaşı Tuna, alınan ortak görevle birlikte Rusya'ya gider. Bu iki eski dostun ilk ayrı görevleridir.. İstanbul'un kontrolünü sağlamak üzere görevlendirilen Anıl, gittiği her yerde arkasından bir ceset hediyesi almaktadır. Terör saldırısını düzenleyecek olan İranlı saldırganın Rusya üzerinden geçecek olması üzerine orda bulunan Tuna ve yardımcı Osman ise başlarını büyük bir belaya sokar. Rusya'da işler yolunda gitmeyince FSB peşlerine düşer. Bu arada İstanbul'a gelen Rus ajanların takibi sırasında çıkan aksilik ise Anıl'ın sislerin içinde kaybolmasına neden olur.

Tanrı ne gökteydi ne de yerde. Ne içimizde bize en yakındı ne de dışarda bir yerde bize en uzak köşedeydi. Tanrı aklımızın alamayacağı bütün boyutlara ve evrene sahipti. O yüceler yücesi,insana nefes almayı,yemek yemeği,üretmeyi ve şayet onun şanslı kullarındansak bazı görevleri bahşetmişti. Ve onun görevi yeni kurbanı Dilhun İpekteni Tanrıya teslim etmekti...