KumruAkay26
Esin, şehirden sıkılıp köy hayatının huzuruna sığınmak isteyen genç bir öğretmendi. Yeni görev yeri olan bu dağ köyüne adım atar atmaz, Nebahat teyze ile tanışmıştı. Nebahat teyze, köyün en tatlı ama aynı zamanda en meraklı yaşlı kadınıydı. Kısa sürede Esin'i de kanatlarının altına almıştı. Esin, ona "Neboşum" diye hitap etmeye başlamış, bu sevimli hitap aralarındaki bağı daha da kuvvetlendirmişti.
Köyde herkesin hakkında konuştuğu bir isim vardı: Esat. Nebahat teyzenin torunu olan Esat, sessiz ve içine kapanık biriydi. Çiftlik işleriyle uğraşıyor, insanlarla pek konuşmuyordu. Onunla ilgili söylentiler köyde sıkça dile getiriliyordu; kimileri onu ukala buluyor, kimileri ise geçmişte yaşadığı travmalar yüzünden böyle olduğunu söylüyordu.
Esin, bir gün köy kahvesinin önünden geçerken birkaç kadının onun hakkında fısıldaştığını duydu:
"Esat'ın neden hâlâ yalnız olduğunu hiç anlamıyorum."
"Kesin bir sorunu var, yoksa bu kadar yakışıklı adam evde kalır mı?"
Kadınların söylediklerine kulak misafiri olan Esin, tam o anda Nebahat teyzenin onu fark edip yanına gelmesiyle afalladı.
"Esin kızım, şunların laflarına bakma," dedi Nebahat teyze, gözlerini devire devire. "Esat'ın gönül işlerine kimse karışamaz. Ama seninle iyi anlaşacağınızı düşünüyorum."
Bu cümle Esin'in beyninde çakan bir şimşek gibiydi. Nebahat teyze, Esin'i Esat'la yakıştırmaya başlamıştı! Daha kötüsü, bunu dile getirmekten hiç çekinmiyordu. Köyde dedikoduların hızla yayıldığını bilen Esin, istemsizce bir yalan söyledi:
"Ah, zaten biz Esat'la sevgiliyiz."