you look pretty good down in here
6 stories
Literati // Ravenclaw  by BelieveAndBeHappy
BelieveAndBeHappy
  • WpView
    Reads 6,917
  • WpVote
    Votes 605
  • WpPart
    Parts 15
Literati: edebiyatı seven, okuyan ve yorumlayan aydın kişiler.
Golden Boy and Princess // Slytherin+Hufflepuff by BelieveAndBeHappy
BelieveAndBeHappy
  • WpView
    Reads 13,887
  • WpVote
    Votes 1,617
  • WpPart
    Parts 19
If This Is Love by BelieveAndBeHappy
BelieveAndBeHappy
  • WpView
    Reads 178,837
  • WpVote
    Votes 17,621
  • WpPart
    Parts 77
"Hayat, hayatı yaşamak için çok kısa." "Ve?" "Ve sen imkanı varmış gibi daha da kısaltıyorsun. Eğer aşk buysa onu istemiyorum." YouTube Serisinden Esinlenilmiştir.
The Flower on The Cemetery // Gryffindor by BelieveAndBeHappy
BelieveAndBeHappy
  • WpView
    Reads 38,433
  • WpVote
    Votes 4,184
  • WpPart
    Parts 52
"Yapamam," dedim gittikçe daha da ağırlaşan nefesimi düzenlemeye çalışırken. Panik bedenime hakim olmaya başlıyor, kontrolümü kaybediyordum. "Kim olduğu umurumda değil. Kimseyi öldüremem." Omuzlarımın üstüne kapanan eller bana hayatım boyunca hissetmediğim bir ağırlığı tattırdı. Uzun tırnakları tenimin üstündeydiler. "Yapmak zorundasın. İstediğin bu değil mi? Zafer? Güç? Liderlik?" Önüme bırakılan fotoğraftaki çocuğa tekrar baktım. Açık kumral saçları alnına doğru düşerken gülümsemesi onu tanımayan bir umutsuzu dahi rahatsız edecek kadar geniş ve mutluluk saçan cinstendi. Fısıltı kulaklarımda gidip gelirken soğuk odanın içindeki hava kendi kendini yiyordu sanki benim nefes almamam engellemek için. "O daha... çocuk." "Sen de öylesin. Ancak bazı fedakarlıklar yapılması gerekir. Güçlü olmak mı istiyorsun, korkak mı?"
Lake in the Moor by BelieveAndBeHappy
BelieveAndBeHappy
  • WpView
    Reads 6,115
  • WpVote
    Votes 680
  • WpPart
    Parts 27
1852 İngiltere'de küçük bir kasabanın hikayesi.
The Poison of Innocence // Hufflepuff+Slytherin by BelieveAndBeHappy
BelieveAndBeHappy
  • WpView
    Reads 51,258
  • WpVote
    Votes 6,621
  • WpPart
    Parts 40
"Biliyor musun Roma, bence sen iyi birisin." Roma bana bakmıyordu. Yeşil gözleri çeşmenin ucunda, suyu usul usul içen karganın üstündeydi. Boynunu hafifçe eğmişti. Buna rağmen belli belirsiz bir gülümsemenin, benden gizlenmeye çalışarak ortaya çıkmaya çalıştığını gördüm. "Ya?" Beni her zamanki gibi çok ciddiye almadan alaycı bir ifadeyle yanıtladı. Şaşırmamıştım fakat pes edecek de değildim. Biraz daha ona yaklaştım. Bunu beklemediğini çok nadir yakaladığım şaşkın, ne yapacağını bilemeyen bakışlarının arasında anladım. Ne zaman ona yaklaşsam bedenim beni ondan uzaklaştırmak istiyordu sanki. Vücut ısım düşüyor, ellerim titriyor, tenimi yakacağını bile bile bir alev topuna yaklaşıyormuşum gibi hissediyordum. Fakat yine de durmadım. Çeşmeyle arasına girdim. Gözlerinin içine korkmadan baktım. Ondan korktuğum falan da yoktu zaten. Yalnızca bana hissettirdiklerinden çekinmiştim bunca zaman. Sert yüz hatları gerildi. Şakağının altında, çenesinin yanındaki kemik oynayıp dururken iri gözleri yüzümde geziniyordu. "Ciddiyim. Kötü biri olduğunu düşünmüyorum." Hiçbir şey söylemeden beni izlemeye devam etti. Kalbim gümbür gümbür atarken ondan uzaklaşmamak için çok büyük bir çaba harcıyordum. Roma Vergilius'un karşısında böyle dimdik durmak benim için bir meydan okumadan başka bir şey olamazdı bir süre önce. "İnsanlar senin benden korkacağını bekler," dedi. "Çekineceğini, geri duracağını, yaklaşmayacağını." "Korkmuyorum," dedim kendimden bu kadar emin olmama ben bile şaşırırken. Başını salladı. Kalın kaşlarının arasına küllü, mat, kahve rengindeki bir tutam saç düştü. Yutkununca etrafta yağan kar tanelerinin kristalleri bile onun bu sesinde yankı yaptı sanki. Gözlerini benden uzun parmaklarına çevirdi. "Biliyorum. Ama sen beni korkutuyorsun."