🌼
47 stories
Çocukluğum by ClassicsTR
ClassicsTR
  • WpView
    Reads 16,612
  • WpVote
    Votes 432
  • WpPart
    Parts 13
Maksim Gorki'nin bu kısa romanı, hayatının çocukluktan yetişkinliğe geçiş dönemini anlattığı ünlü üçlemesinin birinci kısmını oluşturur. Otobiyografik anlatı türünün en beğenilen örneklerinden biri olan Çocukluğum, Gorki'nin Rusya'nın orta kesiminde bulunan Nijni şehrinde yaşadığı yılları anlatır. Bir çocuğun ailesini ve insanları tanıyarak, iyiyle kötü, güzelle çirkin, şiddetle merhamet, sevgiyle nefret gibi değerlerin yaşamda, insan ilişkilerinde iç içe girdiğine tanık olarak geçirdiği bu yıllar, aynı zamanda, Rusya'da sarsıcı altüst oluşların yaşandığı, 1905 ve 1917 devrimleriyle ve bütün gürültüsüyle XX. yüzyılın yaklaştığı yıllardır. Babası öldükten sonra annesi tarafından büyükbabasıyla büyükannesinin yanına bırakılan Aleksey, iki ihtiyarın yanında bir yandan büyükannesinden dinî hikâyeler dinler, diğer yandan büyükbabasının ani şiddet patlamalarına tanık olur. Amcaların miras çekişmeleri, doğumlar, evlilikler, müzik eşliğinde dinlenen halk efsaneleri... Bir epik şiir havasıyla geçen günler aynı zamanda büyük bir yazarı ortaya çıkarmaktadır. Gorki'nin olgunluk çağında anlattığı bu çocukluk hikâyesi aynı zamanda büyük bir yazarın kendi kendini tanıma çabasıdır.
Uğultulu Tepeler by ClassicsTR
ClassicsTR
  • WpView
    Reads 58,050
  • WpVote
    Votes 3,240
  • WpPart
    Parts 34
İngiltere'de XIX. yüzyılın ikinci yarısı, "Victoria Dönemi" olarak adlandırılan bu dönem, orta sınıfın yükselişini, gösterişli yaşamların moda oluşunu simgeler. Brontë kardeşler, kadının edebiyatla uğraşmasının hoş görülmediği bu yıllarda, önce bir erkek kimliğiyle şiirler, sonra kendi adlarıyla klasikler arasında yer alacak üç önemli romana imza atmıştır. Emily Brontë 1848'de öldüğünde dünya edebiyatının en güzel romanlarından birini, Uğultulu Tepeler'i bırakmıştır ardında. Bu Victoria dönemi romanı, kimine göre dünyanın gelmiş geçmiş en büyük aşk romanı, kimine göre her okunuşunda değişik tatlar veren çağlar ötesi bir eser, ya da insanın içine işleyen bir anlatımla dile getirilmiş uzun bir şiirdir. Ölümünden bir yıl önce bitirdiği Uğultulu Tepeler'deki kişilerin yalnızca hayal ürünü kişiler olmadığı, Brontë'nin çevresindeki gerçek kişilerden derin izler taşıdığı da bir gerçektir. Sevgi, kin, nefret, öç alma tutkusu gibi güçlü duygularla örülü bu gençlik öyküsü, patladı patlayacak bir cinsellikle doludur. Daha otuz yaşındayken veremden ölen, son derece duyarlı, hiç evlenmemiş bu genç kadın yazar, tüm canlılığıyla bu romanda vardır. Okuyanın yaşına, deneyimlerine ve duyarlılığına göre değişkenlik gösteren, farklı zamanlarda okunduğunda değişik tatlar veren, tekrar tekrar okuma isteği uyandıran bir başyapıt.
Notre Dame'ın Kamburu by ClassicsTR
ClassicsTR
  • WpView
    Reads 19,876
  • WpVote
    Votes 777
  • WpPart
    Parts 53
"Quasimodo", Paskalya'dan sonraki ilk pazara verilen addır aslında. XX. yüzyıl Parisi'nde Notre-Dame Kilisesi'nin ön avlusundaki kerevete, kimsesiz bebekler bırakılırdı. Başrahip Frollo, böyle bir günde bulduğu sakat bebeği himayesine aldı ve ona Quasimodo adını verdi. Onu büyüttü ve zangoçluk işini verdi; ancak çanın sesi altın kalpli Quasimodo'nun giderek sağır olmasına yol açacaktı. Quasimodo, koruyucusu kabul ettiği Frollo'ya büyük bir sevgi ve bağlılık duyarak büyür. Oysa başrahip karanlık içdünyasına hapsolmuş, dizginleyemediği nefretinin pençesinde kıvranan biridir. Hayatı, çanlar ve Notre-Dame Kilisesi'nden ibaret olan Quasimodo, güzeller güzeli çingene kızı Esmeralda'ya, ilk görüşte büyük bir aşkla vurulur. Ne var ki başrahibin gözü de Esmeralda'dadır. Esmeralda'nın dünyasındaysa Yüzbaşı Phœbus'ten başka hiç kimseye yer yoktur. Artık sevgi ile nefretin, iyilik ile kötülüğün kıyasıya mücadelesidir yaşanan. Victor Hugo, olayları ince ince ördüğü Notre-Dame'ın Kamburu adlı ünlü eserinde, insan hayatında kaderin yerini de sorgulamış, kaleme alındığından bu yana birçok sanat eserine, özellikle de filmlere esin kaynağı olan muhteşem bir roman çıkarmıştır ortaya. Notre-Dame'ın Kamburu aynı zamanda Paris kentinin romanıdır. Hugo, şehrin o dönemini adım adım, duvar duvar, tarih tarih, o olağanüstü zengin diliyle anlatmış, Paris'in, diğer karakterlerden rol çalmasına yol açmıştır. Yayınevi: Can Yayınları Yılı: 2012 Çeviren: İsmet Birkan
Babalar ve Oğullar by ClassicsTR
ClassicsTR
  • WpView
    Reads 10,060
  • WpVote
    Votes 449
  • WpPart
    Parts 21
Babalar ve Oğullar, klasik Rus edebiyatının unutulmaz yazarı İvan Sergeyeviç Turgenyev'in en önemli eseridir. Kitabın basımından sonra, "Avrupalı bir bakışa sahip tek Rus yazar" diye tanımlanan Turgenyev, karşılaştığı büyük tepkiler nedeniyle ülkesini terk ederek önce Baden-Baden'a, ardından Paris'e gider. Turgenyev, eserinde, kuşaklar arasındaki çatışmayı, derinlemesine ve dengeli bir bakışla sergiler. Romanının baş kahramanı, doğa bilimlerinden başka hiçbir yasa ya da değer tanımayan, sonunda aşka yenik düşen Nihilist Bazarov tipi, yazarın yarattığı kişiliklerin en güçlüsüdür. Roman bir bakıma Turgen­yev'in de bir üyesi olduğu kır kökenli soylu aydınların, kent kökenli radikal aydınlara yenik düşüşünün öyküsüdür. Kitabın radikal aydınlar tarafından böylesine şiddetle eleştirilmesinin temelinde yatan, gerçekçiliği ve kahramanlarının inandırıcılığıdır. Babalar ve Oğullar, yazarına ün getirmiş; ancak onun yaşamına kırgın bir şekilde ve sürgünde devam etmesine yol açmıştır. Orjinal Adı: Ottsy i deti Yayınevi: Can Yayınları Yıl: 2010 Çeviren: Ayşe Hacıhasanoğlu
Ana by ClassicsTR
ClassicsTR
  • WpView
    Reads 9,171
  • WpVote
    Votes 335
  • WpPart
    Parts 31
Ana adlı roman 1868-1936, doğduğu kente sonradan Gorki adı verilen büyük Rus yazarı Maksim Gorki'nin en ünlü eseridir. Bu romanın ilk basımı 1907 yılında gerçekleşmiş daha sonra, bu romanı Gorki'yi yaşadığı kente adını verdirecek kadar büyük bir romancı haline getirmiştir. Ana romanında, Pavel adlı bir işçinin anası olan Pelage'nin kişiliği ve hayatı etrafında 1905 yıllarındaki 1917 Ekim Devrimi öncesi Rusya'sının ekonomik, sosyal ve toplumsal panoraması ortaya konulmaktadır. Maksim Gorki'nin bu romanı dünyada sosyalizm, işçi sınıfının mücadelesi ve işçilerin yaşantısını ele alan ilk kitap olma özelliği taşımakta, adeta Ekim Devriminin geleceğini haber veren ilk roman olma niteliği taşımaktadır. Romandaki ana tez ise halkın kendi sorunlarına bakarak ve nedenleri üzerinde düşünerek kendini savunmaya başlamış ve ezenlere başkaldırması gerektiği düşüncesidir. Roman bu yönü ile Sosyalistlerin devrim öncesi devrime hazırlık yapan ruh hallerinin betimlemesi olma özelliği taşır. Yayınevi: Can Yayınları Çevirmen: Ergin Altay
Monte Kristo Kontu by ClassicsTR
ClassicsTR
  • WpView
    Reads 10,763
  • WpVote
    Votes 432
  • WpPart
    Parts 61
Dumas klasik romanın kilometre taşlarından biri olan bu yapıtında, Doğu'ya, klasik mitolojiye ve insan psikolojisine duyduğu tutkulu ilgiyi coşkun bir anlatıda, ustalıklı diliyle harmanlıyor. "Dumas kitlelerin tutkularını paylaşmayı ve doyurmayı diğer tüm romancılardan iyi başarıyordu. Onlar gibi otoriteye, adalete ve serüvene bayılıyor; onlar gibi insanlığı kahramanlar ve alçaklar olarak ikiye ayırıyordu... Bir öyküyü başka kimsenin anlatamayacağı biçimde anlatmayı biliyor; onun kaleminin gölgesinde en yavan anlatı bile bir destan görünümüne bürünüyordu." André Maurois İthaki Yayınları Çeviren: AYSEN ALTINEL
Bütün Öyküleri I by ClassicsTR
ClassicsTR
  • WpView
    Reads 1,368
  • WpVote
    Votes 60
  • WpPart
    Parts 35
"İşte adaşım, sana seven bir Çingene'nin hikayesi. Çiçeklerin açtığı mevsimde, senin kollarına yaslanan ve çiçekler kadar güzel kokan bir vücutla uzak su kenarlarında oturmak ve öpüşmek, yoruluncaya kadar öpüşmek hoş şeydir... Seni gördüğü zaman zalimce başını çeviren mağrur bir dilberin kapısı önünde ve ay ışığı altında sabaha kadar dolaşmak, bunu candan arkadaşlara ağlayarak anlatmak, -söz aramızda- gene hoş şeydir. Fakat sevgili bir vücutta bulunmayan bir şeyi kendisinde taşımaya tahammül etmeyerek onu koparıp atabilmek, işte adaşım, yalnız bu sevmektir." - ("Değirmen"den) - Kimi yazarların yapıtları size göz kırpar, kendine doğru çeker hep. Sabahattin Ali işte bu yazarlardandır. İçindekiler: Değirmen Kağnı Ses BASIM YILI: 2000 YAYIN EVİ: YKY
Suç ve Ceza by ClassicsTR
ClassicsTR
  • WpView
    Reads 182,562
  • WpVote
    Votes 4,280
  • WpPart
    Parts 41
Yoksulluktan öğrenimine devam edemeyen üniversite öğrencisi Raskolnikov, toplumun yararı için kuralların ve kanunların yok sayılabileceği düşüncesiyle, toplum içinde bir parazit, bir "bit" olarak saydığı tefeci kadını öldürür. Toplumu bir parazitten kurtarmak adına böyle bir olaya cesaret ettiğine kendisini inandırmaya çalışsa da vicdanının rahatsız edici sesinden bir türlü kurtulamaz. Bu cinayet ve kahramanın yaşadığı vicdan azabı çevresinde "suç" ve "ceza" kavramlarının derinlemesine tartışıldığı bu romanda; Raskolnikov'un ikilemleri ve iç çatışmalarından yola çıkarak insanoğlunun toplumsal, ahlaki ve dini değerleri de sorgulanır. Aynı sorgulamayı kendi içerisinde de farkında olmadan yapmaya başlayan okur, Raskolnikov üzerinden yaşamını, düşüncelerini ve sahip olduğu değerleri irdelemeye başlar. Suç ve Ceza Dostoyevski'nin Sibirya'daki cezaevinden döndükten sonra yazdığı, olgunluk döneminin ilk büyük romanıdır. "Suç ve Ceza'yı okuduktan sonra ilk kez yeteneğim hakkında bir kuşku duydum. Ciddi olarak bu işten vazgeçme ihtimali ölçüp tarttım." -Albert Camus- Yazar: Dostoyevski Çevirmen: Mazlum BEYHAN Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları İlk baskı yılı: 2011
İki Şehrin Hikayesi by ClassicsTR
ClassicsTR
  • WpView
    Reads 40,314
  • WpVote
    Votes 1,139
  • WpPart
    Parts 45
Dünya edebiyatının en önemli klasik yapıtlarından biri olan İki Şehrin Hikâyesi, Paris ve Londra arasında gelişen olay kurgusuyla, tarihin en hareketli anlarından birinin, Fransız Devrimi'nin ekseni etrafında biçimlenir. Edebiyat dünyasının "Dickens'ın en büyük tarihî romanı" olarak, yazarın kendisinin ise "Yazdığım en iyi hikâye" diye tanımladıkları yapıt, Fransız Devrimi ile Terör Dönemi kargaşasında yaşamak zorunda kalan bir grup insanın özel yaşamlarını aktarırken, dönemin acımasız toplumsal koşullarını da irdeler. Hapsedildiği Bastille zindanından kurtarılan Doktor Manette ile iş işten geçmeden İngiltere'ye göndermiş olduğu kızının on sekiz yıl sonra buluşmaları ve Londra'da yeni bir yaşam kurmaları; sevgi, dostluk, özveriyle örülmüş bu yaşamın Paris'te gelişen devrim dalgasının haberleriyle gölgelenişi, iki şehri yansıtıyor okuyucuya. Paris'teki karanlık günlerin karşısında Londra'daki aydınlık ve dingin günler yer alıyor. Ancak her iki şehir de karanlığın içinde umudu, aydınlığın içinde hüznü taşıyor. Yazar: Charles Dickens Çevirmen: Meram ARVAS Yayınevi: Can Yayınları İlk baskı yılı: 2011
Burma Günleri by ClassicsTR
ClassicsTR
  • WpView
    Reads 778
  • WpVote
    Votes 36
  • WpPart
    Parts 25
"Bu ülkede bulunmamızın, hırsızlıktan başka bir nedeni olduğunu söyleyebilir misiniz? Bu öylesine kolay ki. İngiltere'nin memuru, Burmalı'nın kollarını tutar, tüccar da adamın ceplerini boşaltır. Britanya İmparatorluğu, İngilizlerin, daha doğrusu Yahudi ve İskoç çetelerinin ticaret tekelleri kurmalarını sağlayan bir aracıdan başka bir şey değildir." Bu sözler, George Orwell'in Burma'daki İngiliz sömürgeciliğine bakış açısını yansıtıyor. Kendisi de Burma'da görev yapmış olan Orwell, en başarılı yapıtı olarak tanımlanan Burma Günleri'nde, İngilizlerin bu sömürgedeki yaşamını ve yaptıklarını, yerli işbirlikçileri ve fırsatçıları, yerli halka insanca yaklaşarak İmparatorluğun tutumuna karşı çıkanları, aşk, nefret, tutku çemberinde destansı bir anlatımla ele alıyor. Burma Günleri, ilk kez 1934 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nde yayınlandı. Kitap ve yazarı hakkında herhangi bir dava açılmayınca, ertesi yıl İngiltere'de de basıldı. Ama sömürgecilik dönemi sona erinceye kadar kitabın Hindistan ve Burma'da satılması yasaklandı ve okuyanlar hakkında yasal işlem yapıldı. Burma Günleri, İngiltere'nin, üzerinde güneş batmayan bir imparatorluk olduğu dönemdeki politik ve sosyal yaklaşımını göz önüne sererken, romandaki karakterlerin işlenmesindeki ayrıntılı ustalıkla da Orwell'in başarısını pekiştirdi.