hangi daldan koparmışlar seni bilmiyorum ama yaprakların penceremin kenarında duruyor, rüzgar uçurmasın diye içeri mi alayım yoksa elimdeki kibritle tutuşturayım mı seni
Park Chanyeol, zehirli bir yılandı. Her an kanınıza karışabilirdi.
Byun Baekhyun ise pençelerini arkasında saklayan naif bir aslandı.
Kim Jongin, yeşil ve grinin uyumuydu. Gözleri donmuş bir orman gibiydi.
Oh Sehun ise gün batımı gibi sarıydı. Soğumaya başlayan ama parlak.
''Ama ben gördüm Kırmızı. Boynunda bir kırmızı ip gördüm, dünya ağlıyordu, ben sana saçlarımdan elbise ördüm. Kırmızı, Kırmızı'm, sana şimdi sadece, Kırmızı demeliyim.''
Hun for Nini
Biliyorum sen de üzüldün ama ben bittim artık, mahvoldum. Beni sen mahvettin demiyorum ama mahvoldum. "Dayanabileceğimizi sandığımızdan çok daha fazlasına dayanabiliyoruz." demişti Frida, ben artık dayanamıyorum Jongin, senin için bile olsa dayanamıyorum...
Yıllar önce seninle karşılaşmıştık.Luhan hyung ile nişanlanıyordun.
Bahcedeyken görmüştüm seni.Ben balkondaydım.Ayakkabım ayağımı sıkıyordu bende çıkarmıştım.Çıkarmamla ayakkabımın aşağıya senin yanına düşmesi bir olmuştu. O güzel gözlerinle gülümseyerek yanıma geldin. Elinde ayakkabım vardı . Eğilip bileğimden tutup giydirmeye çalışırken sesini ilk defa duydum.
" Tanrım bu prenses hastalığını ne yapacağız kül kedisi
Ne yazık ki ben başka bir masalın prensiyim. "
Hayır Chanyeol değildin.
4 yıl sonra bizim masalımız başlamıştı.