EfraninKalemindenn
On yıl önce başlayan istiladan önce de hayatım benzer bir şekilde ilerliyordu. Etrafta bizi yemeye çalışan mutant yaratıklar ortaya çıkmadan öncesinden bahsediyorum. Karabasanımızın gelişmesi öyle pek basit olmadı ve başını anımsadığım halde sonunu unuttum. Elli yıl sonra anımsarım belki, ama yalnızca yirmili yaşlarımda, anında çarpıldığımı anımsıyorum. Düşün kendisini anımsayamıyorum ama, bende bıraktığı izlenimi hatırlıyorum. Bu izlenimi de kuşkusuz elimden geldiğince sistemleştirdim ve ortaya inanılmaz bir hayatta kalma iç güdüsü çıktı. İlkel bir hayvan gibi, ormanlarda avlanıp hayatta kalmaya çalışırken, işte o zaman, şiddet yüklü Tanrı'nın sakladığım imgesini, şehvet yüklü imgesiyle ve her ikisini de gücü, dehşeti, hayatta kalma arzusu sonsuz olan bu çirkeflik ve bayağılık ile birleştirdim. Ve ortaya bu çıktı; benim hikayem. Bence, benim hikayemi ben değil, onlar anlatsa çok daha güzel anlatacaklar.
Biliyor musunuz? Göze almışken öldürmeliydiler beni. Onlara söylemiştim. Sıra bana geldiğinde, affetmek diye bir şey olmayacak. Nefret, kesinlikle duyduğum en kirli hazlardan. Vazgeçemediğim ve beni hayatta tutan tek duygu.
Öfke.
Katıksız bir nefret.
Çünkü nefret asla unutturmaz. Yerinde öfke insanı yormaz, hayatta kalırsınız...