Karadenizperisi61
Buğulu gözlerinin içinde, dile gelmemiş bir fırtınanın titreyişi vardı Eleni'nin. Karşısında duran adama bakarken, başının öne düşmemesi için adeta kendisiyle savaşıyordu. Yüzüne yerleşen o ince, keskin hüzün parçaları, sesine de kırılgan bir tını olarak sinmişti.
"Niye sustun?" diye fısıldadı, kelimeleri dalga sesleri arasında kaybolacak kadar sessiz ama bir o kadar da sızılıydı. Bu soruyla birlikte adamın bakışları istemeden de olsa onun gözlerinde buluştu; sanki kaçacak bir yer arıyor, yine de ondan kopamıyordu.
Eleni, rüzgârda savrulan kırılgan bir kuş gibiydi; bir sağa bir sola yalpalayan yüreğini saklayamıyordu. "Susmasana... Bir şey söyle! Niye susuyorsun? Susma!" diye yükseldi sesi, kırılmış bir kalbin son çırpınışı gibi.
Adamın eli, düşünmeden ona doğru uzandı; belki bir özür, belki bir tutunma ümidi... Fakat Eleni anında geri çekildi.
"Ele... Eleni, ben-" diye başlayan sözcükleri tamamlayamadan, Eleni avuçlarını hızla geri çekti ve yanağına tokat gibi inen o anlık hareket, sessizliği ikiye böldü. O tokat, bir derinin tok sesi değildi yalnızca; Eleni'nin ona duyduğu son güvenin kırılışının yankısıydı.
"Dokunma," dedi, sesi buz gibi keskinleşmişti. Ardından gözlerini kısarak, bir daha geri dönüşü olmayacak o kelimeyi fısıldadı: "Bitti."
Aralarında kocaman bir sessizlik çöktü. Rüzgâr bile konuşmayı bırakmış, dalgalar sanki geri çekilmişti. Eleni'nin adama attığı son bakış, içinde derin bir hayal kırıklığı taşıyordu; sanki yıllardır biriktirdiği ne varsa o an çökmüş gibiydi.
Sonra sırtını ona döndü. Kırılmış, yaralanmış, ama yine de dimdik durmaya çalışan bir gururla... Ayakları kumda ağır adımlar bırakırken, nereye gittiğini bilmeden uzaklaşmaya başladı.
Canı öyle yanıyordu ki... Belki Karadeniz tüm dalgalarıyla ağlasa, belki gökyüzü tüm yağmurunu üzerine boşalts