Coraline, var olduğu sürece onu rahatsız eden, en beklenmedik anlarda içini saran o belirsiz hisle yaşamaya alışmıştı. Bir gariplik olduğunun elbette farkındaydı. Sırf bu tuhaf hissin kaynağını bulmak için psikoloji okudu, sonunda bir akıl hastanesinde psikolog olarak çalışmaya başladı. Ama ne yaparsa yapsın, o hissin nedenini asla anlayamadı. Coraline henüz iki yaşındayken ortadan kaybolan ailesi, yıllar sonra -o yirmi dört yaşındayken- ansızın, üstelik ölü bir şekilde ortaya çıktığında... her şey değişti. Olaylar yavaş yavaş anlam kazanmaya, gizlenen gerçekler gün yüzüne çıkmaya başladı. Ailesinin ölümünü araştırırken, kendini bambaşka bir evrende bulan Coraline için artık taşlar yerine oturuyordu.

Elara'nın hikâyesi, çocuk yaşta köyünden koparılıp acımasız bir askerî kampa sürüklenmesiyle başlıyor. Yıllar boyunca hayatta kalmak için duygularını gömüyor, kimseye güvenmiyor ve kendini korumak adına sertleşiyor. İstemeden yükselen korkulan biri hâline gelirken tek amacı rütbe değil; annesine ve geçmişine bir gün geri dönebilmek. Bu sırada kamptaki en tehlikeli ve otoriter figürlerden biri olan Anton onu fark ediyor ve kontrol etmek yerine özel bir amaçla yanına alıyor. Elara'nın kaderi, artık sadece hayatta kalmakla değil, Anton'la kesişen bu yeni yolla şekillenmeye başlıyor.

Uzun bir aradan sonra eve dönen bir genç kadın, kendisini hayatının en büyük kâbusunun içinde bulur. Sevgiyle hayal ettiği karşılaşma, yerini kan, sessizlik ve şok edici bir trajediye bırakır. Ailesinin yok oluşunun ardındaki karanlık sırlar, onu hem yasın hem de şüphenin merkezine sürükler. Masumiyetini kanıtlamaya çalışırken, hayatının bir daha asla eskisi gibi olmayacağını anlar. Peki ya her şey göründüğü gibi değilse?