Küçük kızın ailesi uzun süredir görmedikleri aile dostlarına yemeğe davetliydi. Küçük kızları Deniz' in de bu davette bulunmasını istiyorlardı. Deniz henüz üç buçuk yaşlarındaydı. Babası kızını her şeyden, herkesten çok seviyordu. Gözlerinin onun gibi mavi olması hoşuna gidiyordu. En son o yangın günü görmüştü kızını... Küçük kız annesinin yanındaydı ve bulundukları oda çoktan alevle çevrelenmişti. Adam sadece bir süreliğine ayrılmıştı yanlarında sonrasında gittikleri evde yangın çıkmıştı. İtfaiye sirenleri çalmaya başladığında küçük Deniz' in babası kendini alevler sıçratan eve attı. Tek amacı ailesini kurtarmaktı. Hem eşinin hem de küçük kızının adını haykırıyordu. Hiçbir ses gelmiyordu. Onlar ölmüş müydü? Hayatında en çok sevdiği iki insan gitmiş miydi?....

Aşk hiç bu kadar karanlık olmamıştı... Bir tarafta zenginlik ve lüks içinde yaşayan Buket, bir tarafta herkesin korktuğu, tehlikeli ve insafsız Kağan! Buket'in hayatı babasının iflasıyla değişir ve eski kusursuz günlerini İzmir'de bırakarak zorlu bir yaşam süreceği Ankara'ya taşınmak zorunda kalır. Buket, çevresine ve yeni başladığı liseye uyum sağlamaya çalışırken öyle büyük bir hata yapar ki her tavrıyla belayı temsil eden Kağan'ın tüm dikkatini üzerine çeker. Hiçbir sınır tanımayan Kağan, Buket'e olan öfkesini göstermekten geri durmaz. İkisi de birbirinden ölesiye nefret ederken, kaçınılmaz sona doğru adım adım yaklaşıp kendilerini imkânsız bir aşkın içinde bulurlar. Tehlike, bir gölge misali Buket'in üzerine çöktüğünde, Kağan'ın ürkütücü karanlığını aşkıyla aydınlatabilecek mi? Yoksa etrafını saran karanlığa yenilerek ruhunu siyaha kaptırıp yok olup gidecek mi?