karanl1ktakalankiz
Kendisine ev olmuş, en zor gecelerin sabahı tek başına görmüş, kendi saçlarını okşayıp, kendine sarılan bir kadın kolay kolay yıkılmazdı.
Ve böyle bir kadının bakışları da yumuşak olmazdı.
Sezen Aksu misaliydi kadınlar; ne kadar güzelse o kadar yalnız, ne kadar zorsa o kadar hayalleri yıkılmış, ne kadar ağır başlıysa o kadar kırılmıştı.
Şimdi ise o kadın çok uzaktaydı.
Bakışları uçsuz bucaksız denizi izlerken sol gözünden yavaşça bir yaş aktı.
Denizler... Böyle bir kadını yıkmıştı.
Omuzları çökmüştü, göz altları ise mosmordu.
Kimsenin yıkamayacağı o kadın bitmişti.
"Kız çocukları annesinin kaderini yaşar." diye mırıldanırken dudakları ondan bağımsızca hareket etmişti.
"Hayır," yanında oturan kişiye baktığında yaşadıklarınına inat dudaklarında bir gülümsemeyle oluştu. Yanındaki kadın devam etti. "Kız çocukları annesinin kaderini yaşamamak için yaşar."
Bakışları yine önüne döndüğünde gözlerini kapattı. İkisi de yalancıydı işte. Hem birbirlerine hem de kendilerine. Çünkü biliyorlardı gerçeği ikiside.
Kız çocukları babalarının onlara yazdıkları kaderi yaşamamak için yaşarlardı.
Bu yolda kaybederdi duygularını, çocuklarını, sevdiklerini ve daha nice güzel şeyleri.
Bu yolda dökerdi çoğu kanı. Hem kendi kanını, hem de başkalarının kanını.
Sonra ise kanla silmeye çalışırlardı kanla yazdıklarını.
Dünya yıkılıp da üzerlerine düştüğünde ise kalkamazlardı. Son gördükleri ise yine kandı.