Zümra
ElifHanerli7
- Reads 2,263
- Votes 356
- Parts 7
Cengâver...
Adı gibi sert, duygusuz, sessizliğin içinde bile yankı uyandıran bir askerdi. Duruşu, bakışı, adım attığı her yeri titreten bir heybeti vardı. Soğuktu, mesafeli, neredeyse taş gibi... Onu gören herkes, temkinli olurdu.
Ta ki o gün...
Bir görev için gittiği dağlık bölgede bulmuştu onu.
Kayalıkların ardında bir şey kıpırdamıştı sanki. Silahına uzanmak üzereyken göz göze geldiler.
Porselen bir bebek gibiydi kız çocuğu. Bembeyaz teni, deniz mavisi gözleri ve sarı uzun saçlarıyla merakla onu süzüyordu. Gözlerinde korkudan çok hayret vardı.
Cengâver'in çatık kaşları bir an yumuşadı. Yavaşça çömeldi küçük kızın hizasına. Soğuk yüzünde belli belirsiz bir tebessüm kıvrıldı.
"Senin ne işin var bu dağ başında?" diye sordu, sesi beklenmedik bir şefkatle doluydu.
Kız gözlerini kırpıştırdı. Başını yana eğdi, sessizce onu inceledi. Askerin sert çizgili yüzü, koyu gözleri, keskin çene hattı, hafif çıkık burnu, esmer teni ve kamuflaj üniforması... Her ayrıntıyı tek tek taradı gözleriyle.
Sonra minik parmağını kaldırıp kulaklarını işaret etti.
Cengâver, kızın duyamadığını o anda anladı.
Bu kez daha yavaş, tane tane konuştu. Dudaklarını netçe okuması için;
"Kaç yaşındasın bakalım sen?"