CanYetim334
- Reads 560
- Votes 66
- Parts 62
Can Yetim'in kaleminden... Mavi Ateş serisi... Bir mafya serisi...
Paris'in sabahları ışıkla değil, sisle uyanırdı.
Eiffel Kulesi'nin ayakları bu sabah da görünmezliğe gömülmüştü. Gökyüzü, eski metalin tonunda; donuk, griliği yutmuş bir gümüş parçası gibi uzanıyordu şehrin üstüne. Her bina, her taş yol, her parke sessizliğe bulanmıştı. Sanki şehir, geceden kalma bir sırrı hâlâ içinde saklıyor gibiydi. Sokaklar boş değildi ama sessizdi. Adımlar vardı; aceleci, gergin. Fısıldaşmalar vardı; neşeden değil, korkudan. Ve her köşede bir şey izliyormuş hissi. Bir rüzgârın bile fazla geldiği anlar...
Paris, haritalarda aşk şehriydi. Ama gerçekte? Bu şehir, gece olduğunda bir başka şeye dönüşürdü. Renklerini kaybeder, kokusunu değiştirir, siluetini bozar, nefesini tutardı. Ve o an, sadece bilenler için gerçek Paris başlardı.
Işıklar Şehri denirdi ya ona; aslında ışığın geride bıraktığı en uzun gölgeler burada doğardı.
Champs-Élysées sabahın ilk saatlerinde bile başı dik, gururlu bir hat çiziyordu şehirde. Ama mağazaların cam vitrinleri hâlâ uykudaydı. Lüks, camın arkasındaydı. Ve gerçekler, kaldırım taşlarının arasında gizliydi. Louis Vuitton'un girişindeki altın detaylı kapı, içeriye para dolu cüzdanları alır ama dışarıya sessiz tehditler fısıldardı.
Uzakta bir çöp kamyonunun mekanik sesi yankılandı. Ama o bile fazla temizdi bu sessizliğe. Çünkü Paris'te çöp sadece sokakta toplanmazdı. Geceleri temizlenen başka şeyler de vardı: Tanıklar, borçlar, düşmanlar... Sessizlik o yüzden çok değerliydi burada. Çünkü gerçek tehlike, gürültüyle değil, sessizlikle gelirdi.