fgamzeklyl
İçindeki karanlık, uzun zamandır sessizdi. Sessizlik, taş gibi ağır ve hareketsizdi. Ama artık o sessizliğin ne kadar yanıltıcı olduğunu biliyordu. Bu karanlık, sadece bastırılmış bir tehdit değildi; aynı zamanda istenmeyen, dışlanan bir parçaydı. Varlığı bile tiksinti uyandırıyordu.
Ve ilk defa, bu içsel güce karşı bir öfke doğdu içinde. Bu öfke, kendine yönelmiş bir nefret değildi. Hayır. Daha çok, içinde yaşayan ama kendisine ait olmayan o gölgeye, o tanımsız "şey"e karşıydı. İsmi olmayan ama her gece gözlerini kapadığında nefesini ensesinde hissettiği, sessizce izleyen, bekleyen bir varlık.
Belki de, dedi kendi kendine... Kaçmanın bir sonu yoktu. Ne kadar uzağa gitse de, ne kadar bastırsa da, bir gün kendi gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kalacaktı. Çünkü içindeki o şey, o karanlık... belki de en sonunda kendisiydi. Ve ondan kaçış yoktu.