Ozeoful
Kumral, esmerin sözlerinden sonra sinirle ona doğru bir adım attı ve yakasına yapıştı. Başındaki damar öfkesinden belirginleşmişti; yakasındaki elleri hem sinirden hem korkudan titriyordu. Yine de ela gözlerini esmerin gözlerinden bir an bile kaçırmadı.
Esmer ise hiçbir şey olmamış gibi, dudağının kenarından süzülen kana aldırmadan sırıttı ve kumralı kendine doğru çekti.
Ani, beklenmedik bu çekişle Emir, Alptuğ'un göğsüne çarptı; aralarındaki mesafe bir anda yok oldu. Kumral, bu hareketten sonra iyice delirdi.
"Ölmek mi istiyorsun lan sen? Benimle dalga mı geçiyorsun? Seni de yakarım, burayı da yakarım! Delirtme beni!" dedi nefes nefese. Kalbi hızla çarpmaya, vücudunu bir sıcaklık sarmaya başladı. Sinirdendir, diye geçirdi içinden. Çünkü karşısındaki adam, bütün bu tehditlerine rağmen hâlâ sırıtıyordu. Sanki az önce ölümle değil, aşk ilanıyla yüzleşmiş gibiydi.
"Sen yakacaksan, yanalım be gülüm." dedi esmer, sesi alayla karışık bir sıcaklık taşıyordu. "Bu, beni ilk yakışın değil zaten."
O an ikisi de sustu. Çünkü bazen diller değil, gözler konuşurdu.