Maistiana
Yüzüme baktı. Bakışları gülümsememde donuklaştı. Dudaklarından dökülen kelime, onun da yaptığı eylemin hiçbir şeyi değiştirmeyeceğini ona fark ettirdi. "Yapma."
Oysa yapmamayı bilseydim, onu hiç sevmemeyi dilerdim.
Ellerimi yüzüne uzattım. Sağ yanağını bir daha hiç dokunamayacakmışım gibi şefkatle okşadım.
Sonra dilimden kalbine ulaşmak isteyeceğim kelimelerimi döktüm.
"Yüz tane kalbim olsa..." Devam ettirmek için cümlemi, hafif bir soluklandım gözlerinde. Eminim üzerimde hissettiğim nefret dolu bakışlar tesadüf değildi. Bir oda dolusu asker, benim cümlemin karşımdaki adamı yaralamasından korkuyorlardı. Fakat devam ettirdiğim cümleyi hiçbirisinin böyle tahmin etmediğini biliyordum.
"... yüzünü de içimden söker, ellerine verirdim." Baktı yüzüme, öyle baktı ki, sanki öyle deme der gibi. Kalbimi sök ama öyle deme der gibi. Eminim, merak ediyordu bir sonraki cümlemi. Ne onu bekletmek istedim ne de kalbime rağmen çoktan yol almış mantığımı.. Çünkü gitme vaktiydi.
"Ama benim kalp rahatsızlığım var." dedim. Bu kalbi söküp ellerine de versem bir işine yaramaz demek ister gibi. Yüzümde donuklaşan bakışlarından, kalbime geçirdiği duygulardan beni yanlış anladığını anladım.
"Mecaz." dedim gülümseyerek. Sadece ona ne demek istediğimi anlatmak istemiştim.
"Bir daha çıkarsın seni karşıma kader. İnan bana yine bana böyle bakarsan, kollarına atlayacağım." Baktım. Daha bu vedayı ne kadar uzatabilirdim ki?
"Peşime düşme, birbirimizin kaderinde varsak zaten yollarımız mutlaka kesişecektir. O zaman hala beni seviyor olsan, bunu yeniden konuşalım." Bunlar dudaklarımdan çıkan son cümlelerdi.