🧚🏻‍♀️
5 stories
KARTEL'İN KANI by zpcalnf
zpcalnf
  • WpView
    Reads 52
  • WpVote
    Votes 11
  • WpPart
    Parts 6
Bazı hatalar sessizdir; kimse bilmez, kimse duymadan geçip gitti sanırsın. Oysa hiçbir iz sandığın kadar silik değildir. Kimi bedeller yıllar sonra gelir, ama gelir. Kimin kapısını çalacağını seçmez; bazen en masum olanların omuzlarına çöker ve insan fark eder: Birinin gecesinde işlenen bir suç, başka birinin sabahına çöken ağırlıktır. Bazı hayatlar böyle karanlığın kıyısında başlar. Kimsenin etmediği bir duanın, kimsenin üstlenmediği bir günahın enkazında başlar. Ama kader acımasızdır; başlangıç nerede karardıysa, hikâye orada son bulmaz. Çünkü karanlıktan çıkan her adım, birilerinin sakladığı gerçeğe doğru ilerler ve en sessiz geçmişler bile en yüksek sesle geri döner. *** "Yalan mıydı?" diye fısıldadım. "Ne?" Sesinde merak yoktu. "Hepsi yalan mıydı?" Bu kez sözlerim daha oturaklıydı, daha ağırdı. Gözlerine baktığımda kendi dağılışımı gördüm; o da gördü mü bilmiyorum ama yüzündeki o ince gölge, algıladığı bir şeyler olduğunu söylüyordu. "Ne duymak istiyorsun?" Oturduğum yerde küçüldüğümü hissettim. Kaburgalarımın içi boşalıyormuş gibi... sanki biri kalbimin etrafındaki son dayanağı da çekmişti. Sessizce, neredeyse nefesimle birlikte, "Git," dedim. Ben, cevabımı almıştım. Daha ben kendimi toplayamadan, dediğimi yaptı. Hep böyle olması gerekiyormuş gibi uzaklaştı. Arkasından baktığımda, adımlarındaki kararlılık gözüme battı. Bir an bile tereddüt etmemişti. Dudaklarım kıvrıldı. Bu dünyada karşılıksız sevilmek için iyi bir kız olman gerekirdi, değil mi? Ben öyle değildim. Kötülüğe bulaşmıştım. Elim kana değmiş, ruhum paslanmıştı. Ve kirli kızların sonu hep böyle olurdu. Yine de: bu hikâyede önemli olan, birilerinin doğruyu mu yanlışı mı yaptığı değil; o seçimlerin onda bıraktığı iz, taşıdığı yük, ödediği bedel ve kirin kimde daha çok biriktiği
SENTENZA by zpcalnf
zpcalnf
  • WpView
    Reads 64
  • WpVote
    Votes 1
  • WpPart
    Parts 2
İstanbul, Gece. Kalabalık bir club, neon ışıkları, sigara dumanı ve kayıp bakışlar. Sahne ışıkları yüzümü keskin bir maviyle aydınlatıyordu. Gözlerim kapalı, elimdeki mikrofonu sımsıkı tutuyordum. İnsanlara şarkı değil, içimden kopan bir sır fısıldıyordum ama kimse farkında değildi. Sözler dudaklarımdan dökülürken, kalabalığın sessizliğini dinliyordum. Kalabalık beni izliyordu ama görmüyordu. Çünkü, görünmek istemiyordum. Yıllarca öğrendiğim en önemli şey buydu: Ne kadar az görünürsen, o kadar çok yaşarsın. Uzun, siyaha çalan koyu kestane saçlarım gevşek bir atkuyruğuyla sırtıma dökülmüş, birkaç tutamı yüzüme inmişti. Tenim, sahne ışığında neredeyse porselen gibi solgun, keskin bakışlarımı daha da vurguluyordu. Gözlerim, bir şey anlatmadan tehdit edebilen türdendi. Üzerimdeki siyah saten elbise vücudumu sarmıyor, saklıyordu. Fazla bir şey göstermezdi ama kendini göstermeye alışkın beden diliyle, sahnede görünmeden var olmayı başarıyordu. Şarkı bittiğinde bir alkış tufanı koptu. Hafifçe eğilip sahneden indim. Kalabalığın arasına karışırken yüzüme tanıdık bir maske geçirdim: kayıtsızlık. Alışkanlıkla yapıştırılmış bir ifadesizlik. Ama içim başka bir yerdeydi. Çok daha uzak, çok daha karanlık bir yerde. İnsanlar arasında yürürken, yüzüme kayıtsız bir maske taktım. İçim bambaşka yerdeydi. Dünden sonra hiç birşeyin eskisi gibi olmayacağını biliyordum. Ben yıllar önce içinde doğup büyüdüğüm karanlıktan kaçmıştım ama karanlık yine bana sızıyordu. Her şey, bir adamın beni başka bir adama emanet etmesiyle başlamıştı. Unutmamak gerekirdi ki, geçmiş, geceye benzerdi. Sessizce yaklaşır, elini uzatır ve seni tam sırtından yakalardı.