poppyllll
----
Onu kaçırdığında, bu onun için sadece bir oyundu. Acı çektirerek itaat bekledi, gözyaşlarını zafer sandı. Ama zamanla her çığlık ve her isyan kalbine bir iz bıraktı. Onu çözmeye çalışırken, kendini parçaladı. Ne olduğunu fark ettiğinde artık çok geçti-çünkü artık onu seviyordu. Ama geçmiş, affedilmez hatırlarla doluydu. Ve bir kadının kalbi, bir canavarın pişmanlığıyla ikna edilemezdi.
Bu, saplantıyla başlayan bir hikâyenin, geç kalmış bir aşk ve asla dönmeyen bir kalbin hikâyesi.
Çünkü bazı aşklar, sadece ceza olarak geri döner.
----
"Sevdiğini Tutsak Edenin Laneti"
Eskiden, çok çok uzun zaman önce, bir dağ köyünde yaşayan güçlü bir adam varmış. Kalbi taş gibiymiş; sevgiyi hiç tanımamış. Ama bir gün, rüzgar gibi gelen bir kızı görmüş. Gözleri alev gibi, sesi sessizlik kadar etkiliymiş. Adam bu kıza sahip olmak istemiş-sevmeden, anlamadan. Onu kaçırmış, zincirlemiş. Geceleri onun ağlamasını dinlemiş, sabahları korkusunu izlemiş. Ve bu korkunun ortasında, yavaşça, sessizce... ona âşık olmuş.
Ama bir lanet varmış bu topraklarda:
"Sevdiğini zincire vuran, kalbini özgür bırakamaz."
Kız onu affetmemiş. Gözlerinin içine bakarak, onu sevmeyeceğini söylemiş. Adam, elindeki her şeyi kaybetmiş. Sonra ortadan kaybolmuş.
Derler ki... o günden sonra her yüzyılda bir, aynı hikâye tekrar yaşanır.
Bir canavar âşık olur.
Ve sonunda hep yalnız kalır.
Çünkü gerçek aşk, zincir taşımaz.