BİR TURUNCU VUKUAT Burçin, karmaşık aile bağlarının ortasında, yeğeni Bade için hem bir hala, hem bir anne, hem de dünyadaki en güvenilir liman olmaya çalışan genç bir komiserdi. Abisinin ve eski eşi Gamze'nin ilgisizliği arasında sıkışıp kalan küçük Bade'nin gözyaşları, Kübra'nın kalbinin her gün biraz daha ağırlaşmasına sebep olurken; karakoldaki görevinde ise bambaşka bir gölge, bambaşka bir tehlike büyüyordu. İki yıl önce ortadan kaybolan ve adaleti kendi yöntemleriyle sağlayan acımasız seri katil Sırtlan, yeniden ortaya çıkmış; ardında suçlularla dolu yedi ceset ve üzerinde ipek mendiller bırakmıştı. Ancak bu sefer hedef aldığı kişiler kadar, Burçin'in kendisini de izliyordu. Masasına bıraktığı isimsiz turuncu güller... Şifreli bir güven... ve açık bir meydan okuma. Burçin bir yandan Bade'nin dağılmaya başlayan dünyasını toparlamaya çalışırken, diğer yandan Sırtlan'ın yeni oyununa çekiliyordu. En büyük soru ise şuydu: Sırtlan gerçekten adalet mi dağıtıyordu, yoksa karanlığın içinde kendi doğrularını mı yaratıyordu? Aile dramı, gizem, psikolojik gerilim ve polisiye dokunuşlarla örülmüş bu hikâye, bir çocuğun masumiyetinden bir seri katilin zihnine, bir halanın sevgisinden bir adli kovalamacanın kalbine uzanıyor.