.
6 stories
KIRMIZI GÜLLER ÇABUK SOLAR by ceyzabel
ceyzabel
  • WpView
    Reads 871,308
  • WpVote
    Votes 63,550
  • WpPart
    Parts 54
"Ve unutma Zümrüt; tüm çiçekler yavaş yavaş, kırmızı güller çabuk solar." *** 1980 yılının Mayıs ayında, Dilektaşı Mahallesi'ndeki aylardır boş olan daireye genç bir adam taşındı. Tek başınaydı, bir karısı veya çocukları yoktu. Kimseyle konuşmazdı ve soğuk çehresi, tenindeki yanığa benzer farklı renkte izleri, şüpheli hareketleri nedeniyle kimsenin de onunla konuşmaya niyeti pek yoktu. Mahalleli, bu suskun ve gizemli adamın dönemin şartlarını da göz önünde bulundurarak bir Amerikan ajanı olduğuna karar vermişti ve adama kendi aralarında 'Dilsiz Ajan' diye sesleniyorlardı. Zümrüt Ayten Özsoy ise henüz yirmisine yeni basmıştı. Altı çocuklu bir ailenin ikinci çocuğuydu. Hayat hakkında bilgisi bu aileyle ve bu mahalleyle sınırlıydı. Liseyi yarıda bırakmak zorunda kalmıştı, hayata en büyük kızgınlığı da buydu. Hayallerini baltalayan şey yoksulluk ve yoksulluğunun sebebi ise başlarındaki sorumsuz babalarıydı. Çoğunlukla bu kalabalık mahallenin cıvıltısında ömrünün çürüyeceğini ve ailesine rağmen yapayalnız öleceğini düşünürdü. Onun için hayat, ışıltılı bir oyun sahnesiydi ve bu sahne, akşam babası eve geldikten sonra perdelerini kapatarak karanlığa bürünürdü. Ve bir gün Dilsiz Ajan nihayet konuştu. Zümrüt Ayten Özsoy ise hayallerine çok yakın olduğunun henüz farkında değildi. (30.03.2021)
SÛ by cummlemuhendisi
cummlemuhendisi
  • WpView
    Reads 477,840
  • WpVote
    Votes 36,037
  • WpPart
    Parts 19
"Ne kadar güzel olabilir sözüne verilecek cevap bir bakışta vurulacak kadar olabilir ancak. Vurulmak diyorum. Bileniniz var mı vurulmayı? Kim bilebilir bir askerden başka vurulmanın manasını? Peri'ye göz değirmek yeter vurulmak için. Bir camın ardından görmek yeter. Bahçenin bir köşesinden öbürüne Peri'nin yürüyüp geçmesi yeter..."
Ederlezi by profeysinil
profeysinil
  • WpView
    Reads 1,845,009
  • WpVote
    Votes 85,336
  • WpPart
    Parts 47
"Sabaha kadar konuşmanın sabaha kadar sevişmekten daha tehlikeli olabileceğini kim tahmin ederdi ki? Her gece çiftliktekiler uyuduktan sonra Elif gizlice odama gelip yatağın diğer ucuna geçiyordu. Işıkları yakmayı hiç teklif etmemiştim, o da durumdan şikayetçi değildi. Binbir gece masallarındaki gibi karanlıkta başlayıp aydınlıkta son bulan gece buluşmalarıydı bunlar, ve nedense gizli kalmasını istemiştik. Oysa ortada gizlemeyi gerektirecek bir şey yoktu, onca gece yanımdaydı fakat elim onun eline bile değmemişti. Biz sadece konuşuyorduk... Sadece konuşuyorduk ve sanırım tüm sorun buydu. Belki konuşmak yerine sevişseydik bu kadar kök salmazdık birbirimize. Ben bile anlatacak bu kadar çok şey biriktirdiğimden habersizdim. Konu konuyu, kapı kapıyı açıyor ve konuştukça söylenecek daha fazla söz açığa çıkıyordu aramızda. Bazen attığımız kahkahalar duyulmasın diye ellerimizi ağzımıza kapatmak zorunda kalıyorduk. Bazense Elif mutfağa inip gizlice yiyecek bir şeyler getiriyordu ikimize. Biri duyar diye ekmeği bile sessizce böldüğüm, çocukluğumdan bile daha çocuk olduğum, hayatımda ilk kez bir kadının yüzünde kaybolduğum gecelerdi. Bir erkeğin neden binbir gece boyunca masal dinlemek isteyebileceğini ilk kez o gecelerde anladım. Ve tarihteki onca adamı eline kalem almaya iten, tüm bunları bana yazdıran şeyi ilk kez o gecelerde buldum. Bazen bir kahkahanın ortasında, bazen birbirine çarpan iki bakışta, bazense saçını kulağının arkasına sıkıştırmasını izlerken ansızın beliriveren o sızıyı... İçimdeki edebiyatı uyandıran bir ağrıydı bu. İnkâr edip kaçsam da, durup kapılsam da gözlerine bakarken hissettiğim gerçek hiç değişmiyordu. Elif bir Balkan ağıdı gibi göğsümde büyüyordu."
BÜLBÜL by papatyakorusu
papatyakorusu
  • WpView
    Reads 188,098
  • WpVote
    Votes 15,759
  • WpPart
    Parts 23
*avareyim,asudeyim,yorgunum bilmiyorum,neden sana vurgunum? -bir mahalle hikâyesi- 18/05/2023 " Dökme yüzünü." dedi. Yüzüne vuran kızıl ateşlere bakarken gözlerinde kararlı bir ifade vardı. Kurşuni bulutlar, karşıdaki binaların silüetlerin üzerine yığılmışlardı ve akşamın alacasına güneşin son kızıllıkları karışıyordu. Hafif bir rüzgâr çıkmıştı. Sesi, bulanıklıktan uzak, net ve kendinden emindi. Hiç tereddütleri olmamıştı zaten. Şimdi oturduğumuz bu tenhalıkta, gözleri yerdeki ateşin kızıllığındayken düşen yüzümü, incinen kalbimi nasıl fark etmiş, nasıl sezmişti bilemiyordum. Beni şaşırtmaya devam ediyordu. Kemikli yüzündeki kararlı ifadeye baktım. Gözleri ateşten uzaklaşıp bana döndüğünde yanağında şimdi sakalların gizlediği yara izini ve sebebini düşünüyordum. Yaralar her zaman görünür değildi, olamazdı ama sanki onun yaraları gördüğümden daha derinlerde bir yerlerde gibi geliyordu bana. Gözleri, uysal bir kuştan uzak, gelip gözlerime ilişti. Bakışları karanlık bir orman gibiydi ama tekinsiz değildi. Alaz alaz bir ifade vardı. Hummalı, sert ve kendinden emindi. Kaşlarının arasındaki çukurlar inen akşamla karanlık çizgilere dönmüştü. Garip bir şekilde yanında kendimi hiç olmadığı ölçüde güvende hissettiğimi fark ediyordum. Bana bakarken gözünü bile kırpmıyor, bakışlarındaki bir şey beni gözlerimi kaçırmaya hatta buradan çıkıp ardıma bile bakmadan kaçmaya zorluyordu. Ama direniyordum. Ne gözlerimi mızrak gibi saplanan bakışlarından çekebiliyordum ne de koşup uzaklaşmaya derman bulabiliyordum. " Dökmedim." dedim inkar ederek, az önceki sözünü esasında kendime hatırlatmak için. Elindeki uzun çubukla ateşi karıştırırken tüylerimi diken diken eden ifadesini de çekip almıştı üzerimden. " Döktün. Ama sen yine de dökme yüzünü. O yüz, dökülecek yüzlerden değil."
GÜLİLZAR  by beytikzer
beytikzer
  • WpView
    Reads 160,363
  • WpVote
    Votes 13,496
  • WpPart
    Parts 47
Wattys2018 Uyumsuzlar kategorisi kazananı! Gülilzar, saçlarını sarmaçtan kurtararak özgürlüğü verdi ellerine. Aynada kendini izleyeme başladı. Gözlerinin altı çökmüş müydü? Oysa daha gençliğinin baharını yaşıyordu. Elleri, yanaklarında gezindi. Yeterince güzel miydi Gülilzar? Değildi, biliyordu ama güzel olması gereken yürek değil miydi? Kalbi de sevilesi miydi ki? Boğazı düğümlenirken Doktor Rıza düştü aklına, ne demişti o? 'Ana gibi kadınsın,' mıydı dilinden dökülen? Öyle ya! Anaydı o. Kendi doğurmadığı yavrucakların anası. Yumruya rağmen bir tebessüm belirdi dudaklarında. Yarı hüzün, yarı saadetle çevrili. Gülilzar, buydu işte. Hem tamamlanmış hem yarım... Ellili yılların tahta bavullu, köy öğretmenlerinden biri olan Gülilzar, Aydın'ın bir köyüne, genç zihinleri aydınlatmak için gönderilir. Gülilzar, idealist, kararlı bir öğretmendir lakin işi de kolay değildir. Kadın, üstelik de genç olan bu öğretmen, kendisine olan ön yargıyla başa çıkmaya çalışacak üstüne bir de ilçeden sık sık köye gelen Doktor Rıza, tarifi mümkün olmayan hisler yaşamasına sebep olmaktır. Tüm bu keşmekeşin içinde Gülilzar'ın kaçtığı bir geçmişi vardır. Gülilzar, hayata ve en önemlisi kendisiyle olan harbinden sağ olarak çıkabilecek miydi yoksa kendi kabuğuna mı çekilecekti? 6.10.17