brain damage
2 stories
Uras ve İlk Yolculuk (Kitap Oldu) *MİRAS by hakanaydin09
hakanaydin09
  • WpView
    Reads 88,616
  • WpVote
    Votes 10,206
  • WpPart
    Parts 107
Uras yolcudur. Muazzam bir serüvende genç bir yolcu... Ruhunu özgür bırakır ve sonsuzluğu deneyimlemek uğruna mücadeleyi göğüsler. Nefes kesen bir maceranın içinde atlar. Çantaları ve valizleri olmadan... İçedönük bir liseli iken hiç beklemediği bir anda tuhaf olayların içinde bulur kendini. Evrende yalnız değildir. Tıpkı bu yolculukta yalnız olmadığı gibi... Yıldızlar gibi gülümseyen bir çift gözden alır cesaretini. Melis'le keşfeder gerçek gücünü. Uras'ın, evrende sevginin ve korkunun kaynağını aramak ümidiyle sahip olduğu tek şey benliği ve onu kucaklayan yüreğidir. Kahveni al, en sevdiğin müziği aç. Kendine konforlu bir kanepe bul, ya da rahat bir yere uzan. En sevdiğin kafede veya manzarasına bayıldığın bir yerde olmayı da seçebilirsin. Yeni bir maceraya hazırla kendini. Birazdan sadece şimdiyi yaşayacaksın! Geçmişini ve geleceğini farkında bile olmadan sayfaların içinde kaybolacağın soluk kesen bir serüvende, hemen şimdi hayallerinin de ötesine ulaşmaya; Uras'ın ve Melis'in bu sıradışı hikayesini okumaya hazır mısın?
Sen Hep Hoş Geldin by mariapuder2
mariapuder2
  • WpView
    Reads 921
  • WpVote
    Votes 61
  • WpPart
    Parts 16
Kadın çok da güzel sayılmazdı. Onun yanında sönük kaldığı bile söylenebilirdi. Onun büyüsü öyle ihtişamlıydı ki, kadın yıllardır, hala inanamıyordu. Bir bakıma haksızlıktı bu ama kadın umursamıyordu. Ona ait olduğu sürece kimin daha göz kamaştırıcı olduğu umrunda değildi. Bir şey vardı ki… Gözyaşları akmaya başladığı zaman en güzel hep o oluyordu. Sanki içindeki tüm iyiliği akıtıyor, ışık saçıyordu. Kadın, ağladığı zaman güzel olduğunu biliyordu. Şişmiş, kocaman, hayat kadar vahşi gözleriyle ve onları biraz olsun uysallaştıran kirpikleriyle, silmekten kızarmış burnu ve küçücük ağzıyla daha değerli oluyordu. Kadın anlamsızca hep ağlamak istiyordu. Eğer içindekileri ona anlatabilecekse, kadın aylar, yıllar boyu ağlayabilirdi. Acının hayat bulduğu kadın… Sanat eserlerini çağrıştırıyordu. Ancak böyle zamanlarda kadın kendini ona yakıştırıyordu. Kendine güvensizlik değildi bu, çok sevmekti. Onun yanına kendisini bile yakıştıramayacak kadar delicesine seviyordu. Kadın onun için deliliğin sınırlarında dolaşıyordu. Aşkın mantıksızlığına inat mantıklı davranmaya çalışıyor ve her seferinde daha çok battığını hissediyordu. Kadın böylece karar verdi, kendini ona eş olarak gördü. Bir anda özgürleşen hareketleri hala tutsak olan aklını başından alıyordu. Peki, kalbini özgürleştirebilir miydi? Kadın istemedi, ona bağlı olmayı seviyordu. Kadın gözlerini kapatıp onu düşündü. Sonra da sıradanlığına kızarak yemyeşil gözlerini kocaman açtı. Ah, ne kadar da farklıydı… Gerçekten, tüm dünya onun hizmetine mi girmişti? Nasıl ondan iz taşımayı becerebiliyorlardı? Sanki her yerde onun imzası vardı. Her zaman nefret ettiği ama sürekli yenisini almaya üşendiği perdesinden, kenara bıraktığı mendiline kadar. Düşüncelere dalıp içemediği sigarasından, kitaplarına kadar… Tüm aykırılıklarda o gizliydi. Kadın sadece onu görebiliyordu. Duvarının rengi değildi gördüğü, bir önceki gün giydiği kıyafetleri değil, aşık olduğu kitap ayraçları değil. Kadın sadece ama sadece onu görüyordu.