Uykucuyuzzz_
"Üç yıl boyunca aramadın bile."
"Üç yıl boyunca yas tuttun. Sen bile kendini aramadın."
Bu cümle beni susturdu.
Çünkü haklıydı. Çünkü o üç yıl boyunca ne istediğimi, kim olduğumu, neden bu kadar acıdığımı bilmiyordum.
Kendimi o kadar derinlere gömmüştüm ki... o dönüp baksaydı bile, görecek bir Mina kalmamıştı belki de.
"Sen gittin," dedim, neredeyse fısıltıyla.
"Sen sustun," dedi hemen.
"Ben bekledim."
"Ben de."
O an anladım: Biz hiç konuşmamıştık. Yüzeyde kalan birkaç kırık cümle, birkaç cevapsız çağrı, birkaç eksik 'özür' ile vedalaşmıştık. Asıl konuşmamız gereken her şeyi içine gömmüştük. Ve o sessizlik, üç yıl boyunca büyüyüp aramızda bir dağa dönüşmüştü.
"Ben seni bırakmadım Mina," dedi. Gözleri üstümdeydi. "Sen geri çekildin. Ben boşlukta kaldım."
"Hayır Yiğit," dedim. "Sen beni en yalnız hissettiğim anda yalnız bıraktın. Ben kaybederken, sen vazgeçtin."
Sesimdeki kırgınlığı fark etmiş olmalıydı ki sustu. Çünkü ikimiz de ne demek istediğimi biliyorduk.
Ben birini kaybetmiştim. O beni.
"Ben o zamanlar konuşsaydık, daha çok kırılırdık sanıyordum," dedi.
Başımı yana eğdim.
"Ve şimdi konuşuyoruz. Hâlâ kırılıyoruz."
Ama bu defa sustuğumuz için değil; geç kaldığımız için.
Derin bir nefes aldım.
"Belki de biz kırılmaktan hiç korkmadık. Sadece birbirimizi tutmaya cesaret edemedik."
Bir süreliğine sessizlik oluştu aramızda. Çığlık atmayan ama bağıran bir sessizlik..
"Peki şimdi?"
Gözleri gözlerimdeydi. Kaçamadım.
"Şimdi ne var Mina?"
"Şimdi sadece pamuk ipliği var aramızda.. Kopmadı ama ne kadar daha dayanır bilmiyorum.."