Ölüme Gebe Çiçek
xikiyazar
Yağmur şiddetini hızla artırıyordu. Küçük kız yatağında oturmuş, zihninde susturamadığı sesler yüzünden yeniden intihar planları kuruyordu. Oturduğu yataktan kalkarak, camın kenarına gitti. Yağmur sesi.
Şıp, şıp, şıp.
Kulaklarını kapatarak, sesi duymamaya çalıştı. "Yeter artık," dedi içinden bir ses. "Dayanamıyorum," diye devam etti. "Öldür artık bizi." Kız bir an bile düşünmedi, belki de çoktandır istediği şeyi, defalarca deneyip başarısız olduğu şeyi yapacağı içindi. Cama minik elini yumruk yaparak vurdu. Dışarıdan esen rüzgar tenini yaladı, yüzüne damlalar hücum etti. Eli kanıyordu, canı yanıyordu. "Önemli değil," dedi içindeki o paramparça kadın. "İlk defa bir yerimiz kanamadı, ilk defa canımızın yanmadığı gibi."
Kafasını salladı, küçük kız.
Haklıydı.
İlk defa canları yanmamıştı.
Yere düşen cam parçalarından birini alarak yağan yağmura baktı, kirpiklerinde pusuya yatmış acılarını ilk defa saklamadı, korkusuzca dinledi gök gürültüsünü. İrkilmeden, şüphe etmeden, aydınlığa koşarmış gibi aceleci, camın kesen tarafını bileğine batırdı.
Canı yanıyordu.
Canı çok yanıyordu.
Derin bir şekilde kesti bileğini.
Gözünden bir damla yaş aktı.
İçindeki yanan kalbine düştü.
Bir tohum, büyümeye ant içti.