when the sun goes down
eski ben, böyle avutmaya çalışıyorum kendimi. elimde tuttuğum tek şey yalnızlık oysa.
eski ben, böyle avutmaya çalışıyorum kendimi. elimde tuttuğum tek şey yalnızlık oysa.
Öyle bir soğuk ki bu, insanın içine işleyecek kadar üşütüyor, içini yakıyor. En az soğuk kadar yakıcı anılar ise buğulanmış bir cam edasıyla dolduruyor insanın gözlerini. Bu da en büyük kanıtı aslında hayatın. Aynı zamanda tir tir titretirken, yakabiliyor içini acımadan.
çok uzun süre önce kaybettiği bir şeyi bulmuş gibi hissediyordu, içi ilk defa bu kadar ferahtı.
düşeceksem onunla düşmek, uçacaksam da onunla uçmak isterdim. her şeyimle karşısına çıkabilmeyi, bana her şeyini verebilmesini isterdim. sadece bir şekilde yanımda kalabilmesini isterdim. fakat bunlar mümkün değildi.