Yağıyordu yağmur , damlıyordu narin yüzüne küçük su damlaları.
Çarpıyordu şimşekler , yankılanıyordu gökgürültüsü kulaklarına. Boşluğun içinde hissediyordu kendini adeta. O da karanlıktı, diğerleri gibi.
Kader , onun kalbine zincirler çekmişti adeta. Soğutmuştu bedenini. Ruhunu hapsetmişti. Artık o siyahtı , sonsuz bir karanlığın içinde yok olup gidenler gibiydi. Artık onlardan hiçbir farkı yoktu.
Ama sonra gördü gökkuşağını. İlk başta onuda karanlık sansada sonradan farketti, diğerlerinden ne kadar farklı olduğunu. Renkler saçıyordu adeta , insanlara umut kaynağı oluyordu. Her rengi çok güzeldi , eşsizdi hatta . Kaderden soyutlanmış ve çırpmıştı sanki kanatlarını özgürlüğe doğru.
Aşık olmuştu karanlık , gökkuşağına. Her gördüğünde çarpıyordu donan kalbi . Hatta öyleki, kurtulmuştu aşk sayesinde kaderin kalbine çektiği acımasız zincirlerden.
Artık karanlık ve gökkuşağı birleşmişlerdi sonsuzluğa doğru. Kavuşmuştu karanlık gökkuşağına.
Hemde tüm yağmurlara rağmen...