Ah şu hayat rüzgarı...
Bazen kilometrelerce uzağa uçurur insanı. Çocukken uçmayı hayal eder ya çoğu insan. Büyüdükçe uçar fark etmeden. Bir tohum misali topraklarla buluşur. Acılarla yeşerir, büyür büyür büyür. Kocaman bir ağaç olur.
Masumiyetini kaybeder zaman geçtikçe. Yazın dolabı açıp suyu şişesiyle beraber ağzına götüren o çocukluk masumiyeti. İftar yemekleri hazırlandıktan sonra kimseye belli etmeden ağza atılan lokma gibi.
Nasıl masumiyetini kaybeder ki insan?
Yoksa ben büyüdüm mü? Büyümek isteyen kimdi ki? Jelibonlarla intihar ettiğim o çocukluk günlerimi özledim ben. Toprak üzerinde dizlerimiz kanayana kadar oynadığımız bilyelerimi özledim. Karşımda tertemiz bir kız var. Oda çocuktu yıllar önce. Şimdi ellerimi tutuyor, babasının elini tutan masum bir kız gibi.
Oda çoğu gece ağlamıştır benim gibi. Oda kaçmıştır kendisinden. Oda tebessüm etmiştir herkese. Görenler "Ne kadar da mutlu" demiştirler onun için. Oysa o içinde biriktirmiştir dertlerini. Kalbi ağlayanların , gözleri güler zaten.
Ah şu sessizliğin içinde ki sesler, görememekte ki görmek.. Şu dağlar, çöller, denizler. Özgürce uçan kuşlar. Ölmek üzereyken ne kadar da yaşanılası şu hayat. Şu siyah beyaz hayatın içinde ki renkler... Göz yaşı dökmeden ağlamak...
Bu kitap yorgunluğun,tövbenin, hüznün hikayesidir. Bu kitap satır aralarında kendinizi bulabileceğiniz bir arkadaştır.
Antep'in ihtişamlı konaklarından birinde, aşk acısını sır gibi saklayan Üsteğmen Zeyd ve sevdiği adamı ölmeden yüreğindeki mezara gömen Katre'nin hikayesi...
KÖZ; Sırrını gel sen çöz...
Alıntı;
Sanki bir filmin içinde gibiydim tam şu anda. Ağır çekimde kafamı Ömer'in baktığı yere çevirdiğimde yüreğime bir kor düştü. Elim göğsüme giderken, endişeyle yutkundum. Bedenimdeki bütün kan akışı hızlandığında bunun gerçek olmadığına inanmak istedim. Hiçbir gerçeği bu denli hayal olarak dilemediğime yemin edebilirdim.
Zeyd...
Evlendiğim adamın kardeşi, yüreğimi enkaza çeviren, kazıya kazıya içimden atmak için aylarımı zindan ettiğim Zeyd miydi?
Başıma saplanan ağrılar dünyamı döndürürken tutunacak bir dal aradım. Kocam kardeşine sıkı sıkıya sarılırken yanında solan beni görmüyordu. Arkamdaki sandalyeye aniden oturduğumda Ömer'in ve... Onun dikkatini çekmiştim.
"Katre! İyi misin?" diyen Ömer endişeyle yüzümü avuçladığında ona bakmak için kalkan gözlerim yanındaki adamın, Zeyd'in keskin bakışlarıyla kesişti. Göz bebeklerim titrerken onun bakışlarında yalnızca soğukluk vardı. Buz gibi... Donuk ve hiçbir kaygı barındırmayan gözleri abisinin ve benim üzerimde gelip gidiyordu. İnsan biraz olsun endişelenmez miydi? Benim tanıdığım Zeyd, bu muydu? Bayılmak üzere olan bir kadına şefkatten yoksun bakışlar atan bir adam mıydı o?
Anlamsız sessizliği Zeyd'in bozmasını beklemediğimden, konuşmasıyla yeniden ona bakmıştım.
"Allah mübarek etsin..." derken gözlerine tırmanan harelerim mahçup bir ifadeye bürünürken zoraki çıkan son kelimesi bütün gerçekleri bir tokat gibi yüzümüze çarpmıştı.
"Yenge."
~
(Çalıntı, kopyalanma ve kurgunun başka şahıslar tarafından yazılması hâlinde gerekli işlemler yapılacaktır.
Antalya'nın ünlü avukatlarından biri öz amcamdır. Bilginize...)
Tüm hakları K