araba kumarhanenin önünde durdu, Nizam aceleyle indi arabadan, koşar adımlarla kumarhaneye girdi, piyano sesi yoktu, köşk sessizdi, yanadaki salona yürüdü, pyanonun kapağı kapatılmıştı, gözleriyle salonu taradı, anya pencerenin yanındaydı, sigara içiyordu.
Nizam'ın kendisine doğru yürüdüğünü gördüğünde, yüzünde ilk kez bir şaşkınlık izi gördü Nizam. Gidip kadının karşısına durdu:
-Adınız ne?
-Neden soruyorsunuz?
-Çünkü kimse yokken, sabahın aydınlığında ikimiz burada yalnızken adınızı söyleyip söyleyemeceğinizi merak ediyorum.
-Bunun için mi geldiniz?
-Evet Anya, bumun için geldim.
-Adımı öğrenmişsiniz.
-Ögrendim... Ama sizin de bana adınızı söyleyip söylemeyeceğinizi merak ediyorum... Adınız ne Anya ?
Anya, Nizam'ın yüzüne, gözlerine baktı ve orada daha önce hiç kimsenin görmediğini, göremediğini, bir deliğin kendini yakarak yok edişinin parlayışını gördü. bundan korkmadı, bir başkası korkabilirdi ama o bundan korkmadı, aksine ilk kez bakışlarındaki boşlukta neşeye benzer bir pırltı belirdi.
-Delisiniz.
-Evet Anya... Adınız ne ?
Anya, sigarasından bir nefes çekti, tavana doğru üfledi, bakışlarını Nizam'a çevirdi, uzun uzun baktı, yavaşça, neredeyse şefkatle konuştu.
-Adım Anya...
"Aklına pek güvenme yani Alaeddin, bir güzelin gülüşüne bakar yitirmen"
Diyen Orhan'a baktı Alaeddin...
Etrafı kasıp kavuran Moğol, gözünü bu defa da Türk'ün son sığınağı, bel kemiği olan iki güçl ü türk beyliğine dikti.
Bizans Türk'ü Anadolu'dan atmak için son çırpınışları verir.
Bunca hengamenin içinde yeşerecek bir sevda ayakta kalabilecek mi?
Pusat bileğin, sevda yüreğin harcıdır. AlGon o harç ile sevdalarına yıkılmaz duvarlar kurabilecek mi?
Hadi o zaman başlayalım ve görelim🤎