SİBEL... İnsan hayatıyla bazen kendisi uğraşmak zorunda kalır. Daha düne kadar toz pembe bir hayat sunulurken sana şimdi hiç bilmediğin bir yerdesin. Karanlık her yerini sarmaya başlıyor. Bir soğuk; ölüm gibi... Her şey kötüye gidiyor, daha ne olabilir ki derken kendimi daha da kötü yerlerde buluyorum. Başta sevgilim olur, eğleniriz HERKES GİBİ BİR İLİŞKİ yaşarız derken şimdi herkesin gözü önünde sadece Meriç'e ve bana ait bir ilişki yaşıyoruz. O kötü biri değil... Sadece kötüleştirmiş kendini. Ne bileyim? İyi asla tehlikeli olmaz ki! Kötü acıtır, yakar, bitirir, bağlar... Etrafımı saran TEHLİKELİ KARANLIK a boyun eğmeyeceğim... pes etmeyeceğim... pes edemem!
Ben : anneni ara.
Oğuz:ne ?
Ben: sen sinem teyzenin oğlu değil misin?
Annen onu aramanı söylüyor.
Oğuz : peki bunu o niye söylemiyor ?
Ben : şarjı bitmiş?
Oğuz : şarjı bitmişse ben onu nasıl arayacağım peki ?
Ben yazıyor...
Ben çevrimiçi...
Ben : bir dakika oha doğru?
Şarjı bitmişse nasıl arayacaksın ?
Oğuz : bu küçük detayı yeni fark etmen gözlerimi yaşarttı.
Ben : sen bana Altan altan laf mı soktun ?
Hayırlı bir evlat olup annen ara demeden arasaydın böyle olmazdı 🙃
Oğuz : şimdi de sen mi bana laf sokmuş oldun?
Ben : haspinAllah sınanıyorum herhalde , git ara ne bilim ben ya.
Laf filan da sokmuyorum ayrıca.
Oğuz : sen kimsin ?
Ben: komşunuz ?
Oğuz : komşumuz kim?
Ben : evine gelseydin bilirdin.
Oğuz :geldiğim zamanlarda oldu ama tanımıyorum seni ?
Ben : o da senin kayıbın olsun hayırsızlığı bırakıp evine uğrarsın artık belki ?
Oğuz : bu aralar sanmıyorum.
Ben : benim ruhumda hayırsızlık diyorsun.
Oğuz :hayırsız olsaydım bu vatanı korumak için canımı feda etmezdim.
Ben :ne ?
Oğuz: tek hayırsız ben değilmişim anlaşılan , komşusunun oğlunun mesleğini bilmeyen bir komşu kızı.
Ne üzücü.
Tanışalım yüzbaşı Oğuz Türk...