Güneş doğdu ve güneş battı.
Fırtınalı bir gecede bir kız bebek daha gözlerini dünyaya açtı.
Gözbebeklerindeki yabancılık, masumiyetle dans ediyordu, omuzları hafifti çünkü dünyanın ağırlığından habersizdi.
O her güldüğünde başucunda kelebekler varmışçasına annesini büyülüyordu. Küçük ellerini açtığında cennetten bir koku yayılıyordu. Annesi ona gülümseyerek bakarken yaşamak için sebep buldu.
Kalbi sevgiyle dolarken sesleri duymadı, sevginin sesinden başka yankı yoktu. Sırtında bir kesik hissetti, ardından onlarcasını.
Yere yığılırken konuşamadı, nefes alamadı, anlamadı, düşünemedi, hareket edemedi. Tek gördüğü krem rengi erkek paltosu oldu.
Son düşüncesi çok uzun zamandır görmediği oğlunu çok sevdiği oldu. Gözünden bir damla yaş aktı. Kadın son bıçak darbesiyle gözlerini dünyaya kapattı.
Fırtına şiddetlendi, hiç durmayacakmış gibi. Bebek ağladı, hiç durmayacakmış gibi.
Ve hayat çoktan zor bir seçim sundu.
Yağmur yağıyor, her yeri sel alıyordu. Sokaktaki insanlar ıslanmamak için oradan oraya koşuyor, trafik arabalar sayesinde tıkanıyordu. Şemsiyesi olan insanlar rahat bir şekilde yolda yürüyordu. Şemsiyesi olmayanlar ise şanssızdı. Yağmurdan ıslanmamak için korunacak yer arıyorlardı.
Şemsiyesi olmayan, elinde kalın hukuk kitapları, üzerindeki deri ceketi ile rahatça yürüyordu İzem. Acelesi yoktu. Islanmayı seven biriydi. Küçükken babası onu sokağa attığında yağmurun altında kendi kendine eğlenir, biriken suların üzerine zıplardı.
Uzun kahverengi saçları ıslanıp birbirine karışmıştı. Elindeki hukuk kitapları çantasına sığmadığı için elinde sımsıkı tutuyor, ıslanmamaları için boynundaki kahverengi atkıyı kitaplarına siper ediyordu.
İzem Karasu.
Üniversite son sınıf öğrencisiydi kendisi. Yirmi üç yaşında, geleceğinin hayallerini kuran ve başarılı bir savcı olmayı hedefleyen bir hukuk öğrencisiydi. Son yılının bitmesine ve mezun olmasına sadece aylar kalmıştı.
Metro durağına inen yürüyen merdivenleri görene kadar normal hızda yürümeye devam etti. Yürüyen merdivenler gözüne çarpar çarpmaz adımlarını hızlandırdı.
İzem dışarıdan çok sert görünürdü. Bakışları her zaman insanlara nefretle bakardı. Oysaki sıcakkanlı biriydi. Sevdiklerine karşı çocuksu olurdu. Merhametli ve sevecendi. Soğuk olduğu insanlara acımazdı.
Metro durağına geldiğinde metro gelmişti bile. İnsanlar birbirlerini ittirerek metroya ulaşamaya çalışıyordu. Sanki birbirlerini itmeseler metroya binemeyecek gibi bir halleri vardı.
.....