Bu bir piyango. Kuşlar uçuyor ve birimizin başına konuyor. Tek farkı, bu piyangoda insanlar kazandıkları için sevinmiyorlar, mükemmel hayata sahip olup, ömürlerinin sonuna kadar zengin yaşamıyorlar. Aksine, hayatları mahvoluyor. Çok kötü günler başlıyor, çok kötü. Benimki de başlamıştı, veya başlayacaktı, emin değilim. Her şey nasıl berbat oldu, hayatım nasıl 180 derece değişti, bende bilmiyorum. Tek bildiğim, kurtulmak istediğimdi. Sadece kurtulmak istiyorum, sadece normal olmak istiyorum. Okula gitmek, yürüyebilmek, yemek yiyebilmek istiyorum. Sadece bu... Çok mu fazla şey istiyorum? Benim gerçeğime göre ben bunları hak etmiyorum, kimse hak etmiyor, ben normal bir insanım. Tamamen normal...
Sorun şu ki, galiba hayat öyle düşünmüyor. Sonuçta benim gerçeğimle, hayatın gerçeği bir değil, değil mi? Yoksa öyle mi? Bilemiyorum. Ama anlaşılan şu ki sadece insanlar, doktorlar, bilim adamları değil, hayat da benim normal olduğumu düşünmüyor. N'apalım, başa gelen çekilirmiş... Ben ne mi yaptım? ÇEKTİM, HEMDE FAZLASIYLA...
Evet, hikayeme hoş geldiniz. Tamamen normal, Irmak Türk'ün hikayesine... bir dakika, normal mi dedim? Hayır, kesinlikle normal değilim. Yoksa, öyle miyim? En iyisi siz karar verin.
Ares, sert ve soğuk bir gençtir. Elzem ise dilsiz ve içe dönük bir çocuktur. Sınıfa yeni katıldığında, Ares ona mesafeli yaklaşır, ancak Elzem'in naif ve sabırlı tavırları zamanla Ares'in kalbini yumuşat ır. İki zıt karakter arasındaki bu ilişki, birbirlerini anlamaya ve içsel yaralarını iyileştirmeye yönelir. Ares, Elzem'in sessizliğinde kendi duygusal boşluklarıyla yüzleşirken, Elzem de Ares'in içindeki acıyı fark eder ve bir bağ kurarlar.