Aşkın en acı haliydi bizimkisi... Acı veren ve acı çekmeye mahkum olanlardık biz. O gün dudaklarıma kapanan dudaklarla beraber hayatımın bundan sonrasının geceye mahkum olacağını bilemezdim.
Biri yağmuru izlemeyi seviyordu, diğeri ise yağmurda ıslanmayı... Biri aya merhaba demek isterken hep, diğeri Güneş'i selamlıyordu. Biri masumdu,diğeri kirli... İşte imkansızdı onlar.Peki bu imkansızı kim bir araya getirir ? Tesadüfler mi ? Kader mi ? Yoksa aşk mı ? Belki de daha önce bir araya gelmişlerdi ? Ama artık her şey çok değişmişti. Eskiler geçmişte bırakılmış ve geçmişin son kırıntılarını da rüzgar alıp götürmüştü.
Miray yeni girdiği dizide partnerinin hiç kimseyle konuşmayan, hayattan soyutlanan biri olacağını tahmin edemezdi. Ama onun da böyle olmak için bir nedeni vardır, dedi. Hayat benim gibi ona da vurmuştur bir tokat, diye düşündü. Hayatın attığı o tokatlara karşı beraber savunamazlar mıydı birbirlerini ? İşte asıl hikaye o Zaman- genç kızın o gizemli Adama yardım etmek istemesiyle- başladı
Genç kız gözlerindeki parıltıyı ve sesindeki heyecanı yansıtmaya çekinmeyerek sordu karşısındakine:
"Niye güvenmiyorsun bana ? Bak anlat haydi rahatlarsın. Elimden ne gelirse yapmaya hazırım."
Genç adam sigarasından bir nefes çekerken dudaklarına da alaycı bir gülüş yerleştirmeyi ihmal etmedi:
" Her şeyi mi?"
Genç kız sadece kafa sallamakla yetindi. Çünkü korkutmuştu Adamın bu tavırları onu.
Genç Adam ise kahverengilerinin üzerine siyah bir perde çekti ve tüm soğukkanlılıkla kelimelerini bahşetti kızın kulaklarına doğru:
" Ruhunu bana verir misin ?"
Ölüm gibiydi onu yaşamak...