''Dur! Ne olur dur, yalvarırım...'' Gözleri yaşlı, bakışları donuktu. Sesi can çekişir gibiydi. Yüzü çekilmiş, teni rengini kaybetmişti. Az sonra yaşanacağını tahmin ettiği o şey, tüm gücünü kaybedip, tükenmesine sebep oluyordu. Son nefesini verircesine fısıldadı. ''Ne olur...'' ''Artık çok geç, Derin. Artık her şey için çok geç...'' Dedi ve tek bir an bile düşünmeden çekti tetiği; kanlı gözlerini, sevdiği kadının gözlerinden tek bir an bile ayırmadan. Elindeki silah öylece savrulmuş, o güçlü, heybetli bedeni, dalından kopan bir yaprak misali yere doğru süzülmeye başlamıştı. Zaman durmuş gibiydi. Öyle ki, patlamanın meydana getirdiği yankı asılı kalmış, Derin'in boğazından sıyrılan vaveylalar ile çoktan kucaklaşmıştı bile. Rüzgar durmuş, etraftaki her şey hareket etme kabiliyetini yitirmiş gibiydi. Yaşam, görevini yerine getiremediğini kabullenmiş suçlu bir çocuk gibi başını eğmiş, yerini; acı ve göz yaşına bırakmıştı sanki. Öyleydi ya zaten... Bazen ne yaparsan yap, ne kadar çabalarsan çabala, ne kadar bedel ödersen öde olmuyordu. 'Ya daha iyisi olacaktı yada böylesi senin için daha hayırlıydı.' Öyle bir şeylerdi sanırım. Ama hiç kimse, senin ne düşündüğünü yada ne istediğini düşünmüyordu bile. Yani, mesele hak etmek veya hak etmemek değildi. Buna emindim... Hayat, bir çok kez bunu tecrübe etme fırsatı sunmuştu bana. Ve bu hep böyle devam edecekti, biliyordum. Biz hayaller kurup, planlar yapacaktık ve hayat bir anda onları yerle bir edip yerine kendininkileri koyacaktı. 'Bu hayatta herkesin bir rolü var' derler. Ben; kendi rolümün ne olduğunu anlamaya çalışırken kaybettim kendimi. Peki ya, onlar ne yapacaktı. Demir ile Derin bunu başarabilecek miydi? Yoksa onlarda mı kaybedenlerin arasında alacaktı yerlerini?
1 part