Sessizce aldığım nefesi bıraktım havaya. Parmaklarımın arasında usulca yanan sigarayı masanın üstündeki küllüğe bastırıp söndürdüm ve ona döndüm. Hayır, ezdirmeyecektim ona kendimi. Bir iki adım attım ve kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Parmağını göğüsüne koydum ve gözlerinin içine bakarak, dişlerimi sıkıp konuştum. "Eskiden olsa, seni bir saniye görmek için delirirdim. Eskiden olsa sana sarılmak için elimdeki her şeyi verirdim. Şimdi ise, seni gördüğümde sadece hissizliği hissediyorum." Koca bir yalan cümleyi sesim titremeden söylemiştim. Sanki cümleler ağzımdan değil, kalbimden iğne çekilir gibi çıkıyordu. O sözlerime kanıyordu, benim içim kan'ıyordu. Canımın acısını göz ardı etmeye çalıştım. "Sen artık benim hiçbir şeyimsin, Ferağ Atay. İnan senden nefret bile etmiyorum." Ve benim için kılını kıpırdatmayan adamın o an gözlerinin dolduğunu gördüm. Gecenin karanlığında, sadece sokak lambasının aydınlattığı balkonumda bir yıl boyunca nerdeyse her gece onun için ağlayarak uyuduğum adamın bir damla düştüğünü görünce elmacıklarına, içim parçalandı. Zakkum yutuyormuşum gibi bir his oluştu boğazımda, kaynar sular geziniyormuş gibi hissettim damarlarımda. Tutamadım kendimi, ağladım. Tüm yaşanmışlığımı kusarmış gibi önüne döktüm yaşlarımı. "Ben seni.." dedim hıçkırıklarımın arasından. "Ben seni çok bekledim Ferağ, neden gelmedin? "diyebildim sadece. " Neden gelmedin? "