Gökalp mahallesinde sonsuz aşkın ateşiyle kavrulan iki ayrı ruh...
Almina, geçmişi acılarla dolu küçük bir kadındı. Bir gün ansızın yaşadığı şehir olan Ankara'dan ayrılıp İstanbul'a taşınmış ve yıllar evvel kaybettiği babasının anılarının hâlâ sokaklarında dolandığı Gökalp'e ayaklarını basmıştı. Gökalp mahallesine taşındıktan sonra hayatının seyri değişecek olan Almina güzelliğiyle mahallede adeta nefesleri kesmişti.
Tıpkı ilk görüşte Bertan'ın da nefesini kestiği gibi...
Bertan, Gökalp mahallesinin gıptayla bakılan adamlarından biriydi. İyi bir mesleği vardı, herkes tarafından sevilir, beğenilir ve övülürdü. Dipsiz bir kuyuyu andıran kara gözleriyle baktığı kişiyi alev alev yakardı, hırslı ve ihtiraslıydı. Ona arkasından "Belalı" derlerdi. Her şeyi tamamdı lakin tek bir şey dışında... Aşk. Ve bir gün ansızın onu da bulacaktı.
Almina ve Bertan'ın yolları Gökalp'in sokaklarında kesiştiğinde, aşklarının sınırları bulundukları yeri çoktan aşmıştı. İnsanlar bu kez Bertan'a değil, Bertan'ın sevdiği kadına karşı duyduğu aşka gıptayla bakar olmuştu. Almina ilk defa bir adam tarafından sevilmenin heyecanını, Bertan ise ilk defa bir kadın tarafından sevilmenin büyüsünü yaşıyordu. Sonsuz olacağına hiç şüphe duymadan, yana yana sevmişlerdi birbirlerini.
Ama sandıkları gibi aşkları, gerçekten pâyidar kalabilecek miydi?
Almina ve Bertan karşılarına çıkan fırtınalarla başa çıkabilecek miydiler?
Ya da her şeyde olduğu gibi bu güzel duyguların da mı bir sonu vardı?
Sevmenin ve sevilmenin, doğrunun ve yanlışın, yalanın, dürüstlüğün, aşk için nelerden vazgeçilebileceğinin anlatıldığı limonlu şeker tadında bir aşk romanı!
Konu:
Bir hemşire işine yine her zamanki gibi geç kalır ve patronu onu işten kovar, hemşirenin Nehir diye bir arkadaşı vardır ve ona iş ilanı verebileceğini söyler. Hemşire eve geri döndüğünde akşama kadar iş arar fakat bulamaz, bu yüzden de arkadaşı Nehirin dediği gibi iş ilanı verir...
İşte her şey o ilana cevap geldikten sonra başlar.