Aşk başıma geldiğinde, anlayamamaktan korkardım hep. Ya anlayamazsam, ya elimden kaçırırsam bu fırsatı diye. Çok gördüm çevremde, "Aslında o gerçek aşkmış ama anlamamışım, elimden kaçırmışım, kıymetini bilememişim." diye anlatanları. Ya ben de kıymetini bilemezsem aşkın diye korktum hep. Herkese nasip olmayan bu duygu, benim başıma da gelir mi diye de çok bekledim. Geldi... Ve anladım ki, aşk gelip seni bulduğunda; o duyguyu fark ediyorsun. Diğerlerinden çok farklı bir his çünkü o. Hiçbir şey yapmana gerek yok. Geride kalan bütün zamanımı, ömrümü, tek bir adamla geçirmek istediğimde gerçekten aşık olduğumu anladım işte.
Küçüklüğümden beri evlilik hayalleri kuran kızlardan olmamıştım hiçbir zaman. Ta ki, Gurur'a olan hislerimden emin olana kadar. O an, hayatımın geri kalan kısmını onun eşi, karısı, sevdiği kadın olarak geçirmek istediğimi anladım. Ama o anlamamış galiba. Gitti, başkasının eşi oldu... İşte benim hikayem bundan sonra başladı.
Elindeki silahı hâlâ bırakmamıştı. Hırsla saçlarını karıştırdı.
"Öyle olsun. Lafına itimat ediyorum ama" dedi. Silahı bu sefer ilk bana sonra babama çevirdi.
"İntikamsa intikam, o kan akacak ya benden ya sizden." sustu.
"Biri ölecek... Bu hikaye böyle bitmeyecek! "
Ölüm, bazen bir ceza bazen bir armağan, çoğu zaman da bir lütuftur.
Keşke ölseydim dedim. Onunla evleneceğime , keşke ölseydim. O zaman benim için ölüm bir lütuf olurdu.