Emine, uzun boylu güzel yüzlü, ela gözlü, boyuna nazaran olgun bir yüz bekleyenleri şaşırtacak kadar, sevimlilik abidesi bir kızdı. Liseyi bitirince okumamıştı. Küçük dünyasında yaşayıp gidiyordu. Anne babası ve kendisi vardı bir... iki katlı bahçeli evlerinin ikinci katında oturuyorlardı. Annesi ve babası ablaları ve abilerini evlendirdikten sonra Emine' ye daha bir bağlanmışlardı. Emine'de küçük dünyasına anne ve babasına hizmeti birinci sıraya koymuş, onlarsız hayat yokmuş gibi yaşayıp gidiyordu. Annesi ve babası için el ayak olmuştu adeta... Arada sırada mahalledeki halk eğitim evine dikiş nakış kursuna giderdi. Orada öğrendiği dikiş, nakış, dantel örneklerinden beğendiklerini kendi çeyizine yapardı. Ev işlerinden boş kalan zamanlarını bunlarla değerlendirirdi. Annesi bir kızın çeyizi mühimdir demişti. Kendisinin babasıyla evlendiğinde, gelin gelirken iki sandık çeyiz getirdiğini , ilk evlerini bunlarla kurduklarını, abla ve abilerini kendi yaptığı yataklarda büyüttüğünü ballandıra ballandıra anlatırdı. Emine işte bu küçük dünyasında, küçük hayalleriyle mutlu olarak yaşayıp gidiyordu. Hayatın kendisine getireceklerinden habersiz...
Birgün alt katlarına bir kiracı geldi. Öğretmendi.. babasının değimiyle yakasını yeni ağartanlardandı....
Gerçek Ailem.
"Kalbi atmaz ama nefeste almaz,
Gözlerini açmaz ama yüreği de susmaz,
Ruhu hiç kanamaz ama ağlamayı da bırakmaz,
Başını çevirip onlara bakar ama gerçek ailesinden haberi olmaz..."
Ben Günce Kara, bir kere bile gülemeyen ama kendi derdine de dert demeyen bir insanım. Kalbim kırıktır ama ruhum derli topludur benim, gözüm yaşlıdır ama yerindedir merhametim.
"Solan çiçekleri yeniden canlandırmak için onu kökünden koparmak gerek. Bende yeniden canlanabilmek için her şeyi baştan yazmaya karar verdim."
Günce KARA.
-.-
Not: Esinlenilme ya da çalınma durumunda yasal işlemler başlatılacaktır. Kitaba saygı duymanızı rica ederim. :)