Kurdukları tuzakları ninniye çevirmek onların profesyonelliğiydi. Ve biz Müslüman Türkler de bu ninnilerle büyüdük. Tarih boyu hiçbir zaman uyumayan Müslüman Türkler, şimdi Pamuk Prenses misali ebedi bir uykuda. Ve bu uykuyu sonlandıracak olan şey gerçek aşkın(!) gelip teninin tenine dokunması değil, Allah aşkının kalbe dokunmasıdır!Efendimiz (sas)'den Şanlı Ecdadımıza miras kalan iman, bizlere miras kalıyordu ki -sözüm o alçaklara- aslı kafir olan ama Batı diye okunan medeniyet(!), bir zehir geliştirdi. Bu zehir öyle bir zehir ki: insanı değil, insanın içinde büyük meziyetlerle koruduğu imanı öldürür. Ve bu zehir öyle bir zehir ki: özellikle gençlere enjekte edilir. Ve bu zehir öyle bir zehir ki: kasvetli, zararlı ve kimyasal görünmez. Aslında somut bile değildir. Gayet soyuttur. Çünkü bu zehrin asıl muhattabı insan değildir, nefistir, kalptir! Bir bakıma bu zehre oyuncak bile diyebiliriz. Küçük, tatlı, masumane bir oyuncak(!)...Ve bu oyuncağı bizlere verirken, karşılığında maddiyatımızı değil, maneviyatımızı alıyorlar.Ey Müslüman! Uyandır artık körelmiş vicdanını! Artık uyan! Bak, gözlerimizin önünde imanımızı şehit ediyorlar! İmanımız çığlık çığlığa...kulaklarımızı ardına kadar kapatıp, imanımızın kadim dostu olan vicdanımızı sonuna kadar köreltip, irademizi bu batasıca düzene teslim edip, onu görmezden geliyoruz! Katliam var!Hayır, hayır...Sen katliamı sadece Suriye'ye, Arakan'a, Filistin'e, Çeçenistan'a ve daha nicelerine yapıyorlar zannederken, asıl katliamı senin içindeki imana yapıyorlar. O mazlumlar imanlarıyla asilce şehit olurken, sana aynı muameleyi yapmıyorlar. Çünkü senin Şanlı Ecdadına yapamadıklarını sana yapmak istiyorlar. Önce senin imanını alıyorlar, sonra seni imansızca ölüme terk ediyorlar. Ve sende kalkıp ona buna Batı'nın medeniyetini(!) savunuyorsun. ASLINA DÖN! İSLAM'A DÖN! -
Az önce Eylül'ün tuttuğu boşta kalan elini yeşil kalın askeri kemerinin üzerine koyup lafa girdi.
" Gel ben sana espriyi göstereyim."dedi.
Elini kemerinin üzerinden çekip göğsünün üzerinde yazan yazıyı işaret etti.
" Bak bakalım burada ne yazıyor?"dedi sesindeki alaycı tınıyla.
" Arslan."dedi karşısındaki adam kısık çıkan sesiyle.
Ardından Eylül'ün yaka kartını gösterdi Toprak parmak ucuyla.
"Peki burada ne yazıyor."
"Eylül Arslan."
"Aynen öyle." dedi Toprak başını aşağı yukarı sallayarak. Ardından elini kaldırıp yüzüğünü gösterdi.
" Bu."dedi sorgulayan sesiyle.
" Yüzük."
Eylül'ün elini tutup kaldırdı.
" Bu."dedi tekrar.
Aynı cevabı aldığında ellerini indirip birbirine kenetledi. Ve tekrar kaldırıp herkesin gözüne sokarcasına konuştu.
" Birleştir bakalım ne çıkacak ortaya."dedi. Ardından masaya göz gezdirip karşısındaki adama dikti bakışlarını.
Birkaç saniye cevap vermesini bekleyip adamın omzundaki elini sıktı.
" Evlisiniz."dedi adam fısıltıdan farksız sesiyle.
" Doğru cevap." dedi Toprak alayla.
Adamın omzundaki elini çekip yüzünü Eylül'e çevirdi.
Birkaç saniyeliğine yumuşayan bakışlarını tekrar buza çevirip masaya döndü.
Birbirlerine kenetlenmiş ellerini gösterip: " Duyduğunuz gibi biz evliyiz. Daha öncesinde bilmiyordunuz çünkü bilmenize gerek yoktu. Şimdi öğrendiğinize göre herkese afiyet olsun." dedi.
Masadan yükselen hayret nidalarını umursamazken masadaki yerine ilerledi. Eylül'ün elini bırakmadan yanındaki sandalyeyi çekip:" Geç güzelim." dedi. Yanlarındaki birkaç kişi duydukları ile küçük çaplı bir şok yaşarken onların gözü sadece birbirleri üzerinde idi.